8 MART EVRENSELLEŞEN KADININ BAYRAMIDIR
09 Adar 2014 Yekşem
Kadın olmak bulunduğumuz çağ açısından çok zor. Yaşamın, evrenin bir parçasına ( Kadına ) adeta yer yok gibidir
Dicle TEKMAN
Tarih 1857. ABDnin Newyork kentinde bir tekstil fabrikasında az ücretle çalıştırılan emekçi Kadınlar kendi emeğinin hakkını arama isyanını başlatmış ve bu isyan büyük bedeller verme pahasına 129 emekçi Kadının canlı canlı yakılarak katledilmesine kadar büyük bir direnişe dönüşmüştür. Kadının bu büyük direnişi beş bin yıllık erkek egemen zihniyete ve onun zalim, zebanilerine büyük bir darbe vurmuş, ardılları, Kadın yoldaşları olan Roza Luxsemburg, Clara Zetkin, Sakine Cansız ve daha niceleri bu uğurda hayatları pahasına direnişi sürdürerek, bu isyanın çığlığını tüm dünyaya ulaştırmıştır. Kadın Hareketinin öncüleri olarak tarihe adlarını yazan bu yoldaşlarımızın şahsında tüm dünya kadınlarını selamlıyor, onların bu mücadelelerini bir kez daha saygıyla anıyoruz.
Kadının emeği üzerinden kendisini yaratmış olan Uygarlık güçleri tarihinden bugüne kadar her zaman Kadın gerçekliğinden, örgütlü, iradeli ve cesaretli duruşundan hep korkmuş ve tüm çağlarda Kadına Cadı, Şeytan, lanetli, eksik akıl vb. atıflarda bulunarak Kadın, yaşamdan ve toplumdan dışlanıp, değersiz, güçsüz, korkak, ürkek ve erkeğin yedeği, kölesi haline getirilmiştir. Tanrıça Kadından ve onun kutsallığından eser bırakılmamış, günümüzün bir metası, nesnesi konumuna düşmüştür.
Şimdi, bir kez daha Kadınlar olarak 8 Martı anıyor, anlam ve önemine ilişkin değinme gereğini görüyoruz. Öyle bir çağda yaşıyoruz ki, ortaçağı aratmayacak ve hatta onu aşan bir zihniyet ve hafızalarımızdan asla silinmeyecek acı, katliam, dehşet verici olaylarla adeta Kadın soykırımıyla karşı karşıyayız. Dünyanın dört bir yanın da Kadına karşı şiddet, taciz, tecavüz, cinayet, öldürme bu son yıllarda yoğun olarak yaşanmakta, hem de en ahlaksız ve hunharca bir şekilde yürütülmektedir. Tek suçu yalnızca bir Kadın olması O Kadın ki, erkeğine itaat etmemiş, baş kaldıran olduğu için lanetlenen Lilit o Kadın ki, erkeğin kaburga kemiğinden yaratılmış ve yasak meyvenin kurbanı günahkâr Havva o Kadın ki, cadı, şeytan diyerek, bedenleri ateşe verilen Bilge Kadın o Kadın ki, kadın olduğundan canlı canlı toprağa gömülen, dört duvara hapsedilen bir dilsiz. O Kadın ki, her tarafına kölelik zincirleri takılmış, alınıp-satılan bir mal. O kadın ki daha dokuzunda bir gelin. Ve o Kadın ki, modernitenin yarattığı süslü, çekici, güzel ama bir o kadar çaresiz, savunmasız, kendi özünden uzak. Nitekim bir insan olduğu için değil, bir cins olduğu için ona yaklaşılmakta ve sonra da zamanı geçmiş değip istediğinde bir paçavra gibi sokağa atmaktadır.
Anlayacağınız Kadın olmak bulunduğumuz çağ açısından çok zor. Yaşamın, evrenin bir parçasına ( Kadına ) adeta yer yok gibidir. Varsa da kendisi gibi değil, başkasına, erkeğe benzeştirilen, erkeğe ait, onun bir yedeği olan kadına yer vardır. İşte bu Kadın tipi yaratılmış ve yaratılmak istenmekte. Dünya istatistiklerinde yapılan araştırmalarda kadına karşı şiddet her geçen yıllarda daha fazla artış göstermektedir. Neden mi? Çünkü kadın da her yıl daha fazla örgütlenip, bilinç sahibi olduklarından, yani örgütlü bir güç haline geldiklerinden dolayı bu da sistemin tahammülsüzlüğünü her yerden saldırılarıyla kanıtlamaktadır. Kadın irade, bilinç ve örgüt sahibi olunca şiddette o kadar artmaktadır. Bu elbette ki erkek egemen sistemin güçlü kadından korktuğunun bir ifadesi olmaktadır. Bunun son örneğini Paris olayında üç devrimci kadın yoldaşlara yapılan saldırıdan anlaşılmaktadır. Onlar şahsında tüm kadınlar hedef alınmıştır. Fakat biliniyor ki güçlü, cesur ve her türlü saldırılara karşı yılmadan direnen kadın her zaman erkek egemen sisteme karşı bir tehdit oluşturmaktadır. Bunun için kadınlar daha örgütlü bir güç oluşturmalı ve kadın özgürlüğü evrensel bir potansiyele dönüşmelidir. Ancak ortak bir irade, bilinç, örgütlülük ve direniş bu egemen sistemin saldırılarına cevap olabilir.
Bir de Türkiye cephesine bakarsak, nedense AKPnin iktidara gelişinden buyana Kadına karşı şiddet daha fazla artmış ve bu durum gün geçtikçe çığırından çıkmıştır. Medya, Kadına karşı şiddet haberleriyle adeta TV. Kanallarıyla yarışa girmişler. Sanki iyi bir haber verir gibi tekrar tekrar vahşet görüntüler veriliyor. Bu gibi haberler aslında kadına karşı şiddetin bir nevi adresi oluyor, görsel olaylar toplumu daha da tetikliyor, kadına karşı şiddet meşrulaştırılıyor. Medya, devletin uşağı, ona paralel çalışmaya devam etmektedir. Buna göre AKP hükümeti ise tam bir kadın soykırım hükümetidir. Aynı zaman da Tecavüzcü, yalancı, despot bir hükümet olup kendi iktidarını koruyabilmek için her türlü hileliğe, düzenbazlığa ve komplolara başvurmakta bu yolla insanı insana kırdırarak, toplum içerisinde ne ahlak ne de vicdan duygusunu bırakmaktadır. AKPnin en çok ürktüğü ve kaygılandığı temel hususlardan birisi de kuşkusuz, Önder APOnun PKKnin doğuşundan bugüne yarattığı Kadın Özgürlük Hareketidir. Devlet ve egemen sistem, Kadının özelde ise Kürt Kadınının politik bir irade kazanmasını, örgütlü bir güç olmasını asla kabul etmemiş, bunu kendi iktidarına yedirememiştir. Bunun en bariz örneğini BDPnin Kadın vekillerine karşı hiçbir hukuk içermeyen terörist yaftalarını, yine AKP polisinin saldırılarına maruz kalan en önemlisi ise, PKKnin kurucularından Sakine Cansız ve onunla birlikte Fidan ve Leyla yoldaşlara karşı pariste yapılan katliam, AKP hükümetinin Kürt Kadınına karşı kin ve nefretini, tahammülsüzlüğünü açığa çıkarmaktadır.
Bin yılların kölelik zincirlerini parçalayan ve Kadına kendisi olmasını, irade kazandırmasını sağlayan özgür insan Önder APO Bir Ülkeyi de bir Toplumu da Özgürleştirebilmek için önce Kadını Özgürleştirmek gerekir vurgusunu yapmış ve bunu mücadelenin temel bir felsefesi haline getirmiştir. Önderlik, 8 Martı sadece yılın bir günü değil her gün olarak kutlanması gerektiğini, yılın bir günü kadınlar günü olarak kutlanması demek, sistemin yaratmış olduğu bir zihniyet olduğunu, belirtmiştir. Kadın Özgürlük Mücadelesini evrensel mücadeleye dönüştürmek ve 8 Mart gününü bir gün değil, tüm günlerin kadın açısından özgür kılınması ve bunun mücadelesi hayati önemdedir. Bunun için tarihte Kadından çalınan Ana Tanrıça kültürünü yalancı ve zalim erkeğin elinden geri alma mücadelesini ortaklaştıralım ve tüm geri-geleneksel, çürümüş zihinleri önce Kadınlar olarak kendimizde parçalayarak sistem karşısında daha cesaretli, iradeli, iddialı bir duruşu ortaya koyalım. Bu vesileyle başta Kürt Kadınları olmak üzere, ezilen tüm halkların ve dünya Kadınlarının 8 Martlarını kutluyor, özgür, güzel ve anlamlı bir yaşamın gerçekleşmesini diliyoruz.