TOPLUMSAL İNŞADA KOMÜNARCILIK 21. YÜZYIL DEVRİMCİLİĞİDİR
08 Nîsan 2014 Sêşem
Demokratik komünal sistemde öncünün temel işi halkın ortak karar alacağı ortamları yaratmaktır
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi
Toplumsal gerçeklikler inşa edilmiş gerçekliklerdir. Bu temel ilkeden toplumsal tarihe baktığımızda toplumun önemli tarihsel süreçlerindeortaya çıkmış belirleyici olmuş kimi örgütleme, idari ve yönetimsel biçimler altında şekillendirildiğini başka bir ifade ile form kazandırılarak var edildiğini görürüz.Bu temel toplumsal inşa ilkesini toplumsal var oluşa yol açmış komünalik, ekolojiklik, demokratiklik gibi diğer ilkelerin öz ve biçimlerine yakın tarzda ele alanlar başarılı olmuşlar, toplumsal değişimlere yol açmışlardır.Toplumsallık insanlığın var olma biçimidir. Bu biçim kendi içinde sürekli değişip dönüşmektedir. Toplumsallığın bir canlı organizma gibi sürekli değişmesi ve dönüşmesi ona hareket kazandırmaktadır. Bu hareket ise toplumda kültür veya kurumlar da diyebileceğimiz maddi ve manevi yaratımların hep inşa edilmesini ortaya çıkarmıştır. Özcesi toplumsal değişim ve dönüşüm dediğimiz olgu toplumsal inşaların ifadesidir. Bu ilke gereği insan bireyi de toplumuylasürekli bir değişimi yaşamaktadır.
Toplumsal İnşa Toplumu Sıfırdan Yeniden Yaratmak Değildir
Toplumsal inşa daha çok, toplumsal sorunlar baş gösterdiğinde, eski yapılardan kurtulmanın temel bir ihtiyaç olarak kendisini dayattığı zamanlarda hissedilir.Hatta zorunlu hale gelir. Tam da böylesi zamanlarda neyi nasıl değiştirmek gerekir konusu en önemli sorun olur. Bu tür zamanlarda ihtiyaçtan kaynaklı topluma reçete sunanlar çoğalacağı için bu reçeteler içinden doğru olanını seçmek hayati olmaktadır. Birden çok veri ile gösterilebileceğimiz gibi günümüzde de bir toplumsal krizin ötesinde toplumsal kaos içinde olunduğu bilinmektedir. Bunun anlamı günümüzde de esaslı bir toplumsal inşaya ihtiyaç duyulduğudur. Bunun için günümüzde de neyi nasıl aşmamız gerektiği konusu toplumsal sorunların çözümü ile ilgilenen hemen herkesin birinci gündemidir.
Toplumsal inşada önemli olan bir diğer konu da sorun olantemel yapıyı ya da yapıları doğru tespit etmektir. PKK olarak Önderliğimizin tarih ve toplum analizlerinden öğrendiklerimiz sorunlu olan yapının iktidar kültürü ve bu kültürün ürünleri olan ve sürekli kendisini değişik kılıflar altında sunan kurumlarolduğudur. Toplumsal tarih içinde ortaya çıkmış, büyük amaçlar uğruna bedel ödemiş mücadelelerin sonuçlarını da göz önünde bulundurduğumuzda bunu daha iyi bilince çıkarıyoruz. Bunun için iktidar kültürünün somutlaşıp yapılara dönüştüğü adına merkezi uygarlık dediğimiz özünde maddi olan toplumsal biçimi tanıyarak işe koyulmanın en sağlam başlangıç olacağını da yine Önderlik belirtmektedir. İlk adımın böyle atılmasının ne kadar önemli olduğunu PKK pratiğinde de ispatlanmıştır. Dolayısıyla günümüz toplumunun yaşadığı kaostankurtulması için gerekli olan yeni inşanın somut adımları, merkezi uygarlık gerçeği iyi tanındıkça daha çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaya başlayacaktır.
Toplumsallık her şeyden önce akıl yaratarak gerçekleşmiştir. Bu da her toplumsal inşanın beraberinde zihinsel bir inşa sürecine yol açtığı anlamına gelir. Yani her toplumsal inşa aynı zamanda bir akıl yaratmış, o akılda toplumsal inşada rol almıştır. Merkezi uygarlık dönemi de bir akla dayanmaktadır. Toplumsal akıl en bariz olarak ideolojik kimliklerde izlenir. Buradan bakınca merkezi uygarlığın çok güçlü bir ideoloji kimlik ve bu kimlik etrafında da sayısız yapıyı kendince inşa ettiğini rahatlıkla görebiliriz. Günlük yaşam alışkanlıklarından, yaşamın basit ihtiyaçlarının karşılanmasına, normal düşünüş tarzından bilimsel, sanatsal yaratımlara ve siyasal kararların alınacağı kurumlara kadar olan yaşam örgüsüne yeni eklemeler ve biçimler vermiştir. Kısacası merkezi uygarlığın kendisini var eden aklı,kendi kurumlarında kendi ideolojisiyle somutlaşmış toplumsal yapı ve kimlik kazanmıştır. Buna karşı yeni bir inşadan bahsediyorsak bunun anlamı sistemin ideolojik kimliğini iyi tanımak ve ona karşı olan ideoloji ile somut kurumlar yaratarak toplumsal yeniden inşayı başarmaktır. Bununda yolu yeni toplumsal yaşamı nerede ve nasıl yaratacağımızı doğru tespit edip oradan işe koyulmaktan geçer.
Kuşkusuz ki toplumsal inşa derken toplumu sıfırdan yeniden yaratmaktan bahsetmiyoruz. Toplumsallık bir var olma tarzı olarak zaten gerçekleşmiştir. Toplumsal İnşa; toplumun sorunlardan kurtulmak için özünün aktığı mecraya girmesi demektir. İnşacılar bu mecraya girmedikçe niyet ve istemleri ne kadar doğru ve iyi olursa olsun sonuç alamazlar. Böylece toplumsal sorunlar ne kadar derin olursa olsun onlara çözüm bulmak da mümkün olamaz. Bu, tarihten alabileceğimiz en önemli toplumsal derstir. Uygarlık denilen devletçi mekanizma, toplumun toplumsallığını dağıtarak kendisini inşa etmiştir. Dolayısıyla günümüzdeki inşa, topluma onun toplumsallığını yeniden kazandıracak organizasyonları geliştirmeyi şart koşar. Bunun içindir ki Önderlik günümüz sorunlarını aşmak için işe komünleri örgütlemekten başlamak gerektiğini belirmiştir. Komün, merkezi uygarlık ideolojisinin yarattığı toplumsal hastalıklardan köklü kurtuluşu gerçekleştirecek reçetedir. Komün mevcut toplumsal sorunların çözümünü sağlayacak en köklü yani radikal ve devrimci birimdir. Bunun için günümüz devrimciliği komünleri örgütleyerek geliştiren komünarcılıktır.
Komün Örgütleyememenin Kaynağında İdeolojik Sorunlar Vardır
Bilindiği gibi parti olarak Önderliğin Demokratik, Ekolojik Ve Kadın özgürlükçü toplum paradigmasıyla, yeni bir toplumsal inşa için komünlere dayalı bir toplumsal biçimi geliştirmeyi hep tartışmaktayız. Bu konuda özellikle 2005den sonra sistem kurmaya dönük daha yoğun bir tartışma sürecine girdiğimiz bilinmektedir. Ancak ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında siyasal olarak KCKbiçiminde formüle edilmiş olan toplumsal sistemimizin temelinde olması gereken komünlerinyeterince inşa edilememiş olduğunu görürüz. Birçok yerde adı komün olan ancak tanımlandığı işlevsellikte olmayan, olsa bile bir tarafından aksayan yapılara dayandırılmıştır. Bu sonuçlar en başta da yukarıda giriş mahiyetinde ortaya koymaya çalıştığımız temel noktalarda yetmezliklerin olduğunu göstermektedir. Alanlardaki pratiklere bakıldığında komün örgütlemeye dönük yaratıcı yol ve yöntemlere başvurulmadığını, birçok yerde komün örgütlemenin gerektiği kadar gündem dahi yapılmadığını görebilmekteyiz. Bundan çıkan sonuç kadrolarımızda toplumsal inşaların dayandığı ideolojik derinliğin henüz olması gerektiği kadar içselleşmediğidir.
Komünleri örgütleyememedeki temel sorunlarımız ideolojiktir. Önderlik paradigmasının yaşamsallaştırılması için komünler pratiğinde ortaya çıkmış sonuçları daha yakından ele aldığımızda yeni bir toplumsal inşa noktasında yaşadığımız ideolojik sorunlar daha net ortaya çıkmaktadır. Bunun için şimdiye kadar özellikle imkânların olduğu belli başlı alanlarda neden yeterince komünleşme ortaya çıkarılmadı? sorusunu daha rahat cevaplayabiliriz.
Komünler örgütleme pratiğimizde başta kuzey Kürdistan olmak üzere, yine Avrupa ve Maxmur mülteci kampında yaşananlar irdelenerek somut bazı sonuçlara gidilebilir. Benzer durum Rojavadakison iki yıllık pratik ele alınarak da değerlendirilebilir. Bu sonuçlardan alınacak dersler temelinde de yeni adımlar atılabilir.
Önderlik 21.yy devrimciliği yeni sosyal bilimciliktir dedi. Bunun en sade anlamı her devrimcinin bir sosyolog olması gerekliliğidir. Toplumu maddi ve manevi yanları ile iyi tanımak çağ devrimciliğinin özelliklerindendir. Çağımız toplumsal inşayı demokratik modernite kültürü ile yeniden dayattığı için mümkün olan en ince ayrıntısına kadar toplumu tanımayı gerekli kılmaktadır. Bu özelliklere sahip olmak, günümüz toplumsal kaosundankaynaklı bir gerekliliktir. Bir devrimci için gerekenbu özelliklere sahip olunmadan, toplumsal sorunları aşıp inşa işini başarıyla yerine getirmenin istediği incelikte analizleryapılamaz. Doğru analiz olmadan da topluma doğru öncülük yapılamayacağı bilinmektedir.
Toplumsal Zihniyeti Oluşturacak Olan Başlıca Alan Eğitim Alanıdır
Doğru analiz her şeyden önce sistemin bilme sınırlarını aşmak için gereklidir. Zaten devrimcilik de bu sınırların aşıldığı yerden başlar. Çünkü herhangi bir dönemde yaşamıyoruz. Her açıdan toplumsal yaşamın allakbullak edildiği kapitalist modernite dönemini yaşamaktayız. Merkezi uygarlığın toplumun zihniyetini ve vicdanını bozduğunu, insana asla layık olamayacak bir kültürü yaşamda normalleştirdiğini, hemen her gün yeni örneklerine tanık olarak görüyoruz. Bu saldırıların bir kesimce normalleşmiş gibi algılanması en başta da toplumsal dağılmanın vardığı boyutları göstermektedir. Toplumsal dağılma demek toplumsal ahlakın zayıflaması bazı alanlarda ise hiç kalmaması demektir. Bu da kendisiyle beraber başlıca ahlak kurumları olan eş, dost, arkadaşlık, akrabalık, komşuluk gibi yapıları ve dayanışma, paylaşma, sahiplenme, sorumluluk duyma gibi toplumsal zihni dağıtmak demektir. Bu durumaynı zamanda toplumsal zihniyetin ve vicdanın dumura uğratılmasıdır. Bunun içindir ki yeni bir toplumsal inşa, toplumsal ahlak geliştirilirse anlamlı olacaktır. Önderlik paradigmasının ahlaki ve politik topluma dayanarak gelişmesinin de temelinde bu gerçekliğin yattığını gün geçtikçe daha iyi kavramaktayız.
Bu anlamda günümüz inşası yeni bir zihniyet yaratarak işe koyulmak durumundadır. Çünkü toplumsal her gelişme önce zihniyete kurulmuştur, kurulur. Sonra pratik adımlarla bu zihniyet maddi yapılara dönüşür. İşe bu açıdan yaklaştığımızda son on yıllık pratiklerimizin pek fazla bu gerçekliğe göre gelişmediğini rahatlıkla görebiliriz.
Aşılması gereken zihniyeti eleştirip yeni bir toplumsal zihniyeti oluşturacak olan başlıca alan eğitim alanıdır. Ancak bizim özellikle eğitim alanında sıkça dile getirdiğimiz demokratik toplum, demokratik ulus gibi toplumsal biçimleri geliştirip kurumsallıkları ile işlevselleştirecek örgütlülüğümüz henüz oluşmuş değildir. Var olanlarsa çok yetersizdir. Önderliğin yıllardır bahsini ettiği sosyal bilimler akademilerini toplum içinde yaygınlaştıramadık. Önderlik ideolojisini ve felsefesini toplum içinde yayacak kurumları geliştirmediğimizin en bariz örneği akademileri örgütlememekte görülmektedir. Bu da komünlerin neden kurulamadığının başlıca sebebidir. Çünkü en başta olması gereken zihniyet kurumunu yeterince hayata geçirmemişken maddi bir toplumsal organ olan komünün diğer pratik alanlarından bahsetmek zor olacaktır.
Akademileşme ya da halk eğitimi alanında pratiklerimizde ortaya çıkmış olan sonuç, kadrolar olarak önemli oranda bilince çıkardığımız genel doğrularımızla toplumsal inşayı da başarabileceğimizi sanma yanılgısına düşmüş olduğumuzdur. Bu büyük bir yanılgıdır. Oysaki yeni zihniyeti kazandırmak için eğitim yoluyla topluma genel doğrularımızı nasıl vereceğimizi, en ince ayrıntılarına kadar tartışıp bir müfredata ulaştırmamız gerekirdi. Maalesef bunu henüz tam anlamıyla başarmış olmaktan uzağız. Kitle çalışmalarındaki kadrolar olarak en temel sorunumuz halkı yeni bir zihniyet temelindeyeterince eğitemememizdir. Bunu yapamayınca toplum, komün denildiğinde tam olarak neyin kast edildiğini bilmemekte, bununla nasıl bir toplumsal ilişkinin kast edildiğini anlamakta güçlük çekmektedir.
Eğitim ortamları tartışma ortamlarıdır. Halkın kendi sorunlarını en açık tartışacağı bu ortamlar yaratılmayınca, toplum bireyleri kendi iradesiyle sorunlarını da çözecek olanakları bulamamaktadır. Komün her şeyden önce toplumun ortak bir ruh ve dayanışma duygusunu kazanmasıdır. Bunun için ortak alanları eğitim ortamlarından başlatarak geliştirmek en doğrusuyken bu henüz tam olarak başarılmamıştır.
Kendi Sistemini İnşa Eden Değil Başkasından İsteyen
Maxmur kampı gibi bir alanda dahi yıllardır verilen okul eğitimi ve halk eğitiminde bile bu gerçeklik neredeyse hiç gözetilmemiş eski alışkanlıklara, günlük propagandalara ve ezbere dayalı bir eğitim ve tartışma kültürü esas alınmıştır.
KuzeyKürdistanda birkaç ev ortamında dahi demokratik ulus inşası için anadilde eğitim şimdiye kadar pratikleştirilmemiştir. Bu iş için devlet okullarından istifa etmeye hazır bir grup eğitmen bile örgütlendirilememiştir. Komünleri örgütlendiremememizin temeline eğitimsizliği almadıkça doğru ve yeterli adımlar atılmayacaktır. Kuşkusuz ki toplumsal inşada teori ve pratik iç içedir. Toplumun eğitimini birinci derecede ele alırken önce oturup eğitim görüp sonra pratik yapalım denilmek istenmemektedir. Halk platformlarında yapılmak istenenin önce tartışılması ve kararlaştırılması ve hemen pratik adımların atılması kastettiğimiz temel noktadır.
Toplumu eğiten ve toplum içinde sosyal dayanışma duygularını geliştiren sanat ve spor gibi alanları da tam olarak devreye koyamadığımızdan, yeni toplumsal inşa için söylemlerimiz çoğu kez güncel gelişmelerin havasına göre duygusal ajitasyonlar sınırında kalmaktadır. Bunu yapamayınca da bireyleri sistemden tümüyle koparmak güçleşmektedir. Bu realite, halk içinde dil ve üslupta sürekli devletten isteme gerçekliğinin sürmesinin de belli başlı nedenlerindendir. Kendi sistemini kuran, inşa eden değil başkasından isteyen, yaratan değil hazıra konmak isteyen bir durum, bundan dolayı ortaya çıkmaktadır. Bu da en başata komün kurmaya öncülük eden kadroların pratiğinde yansımaktadır.
Komünde Ben Yapıyorsam Herkes Yapsın Darlığı Ve Bencilliği Yoktur.
Komünleşme önündeki diğer bir sorunsa zeminin olduğu yerlerdeki yanlış örgütleme biçimleridir. Bu konuda, toplumu demokratik komünalsisteme katmaktan anlaşılan şey herkesi adeta yirmi dört saat çalışma yürüten bir çalışan (eskinin cephe çalışanı ya da milisi gibi) olarak ele almak olarak anlaşılmaktadır. Oysaki komünler sisteminde az sayıdaki seçilmiş görevliler dışında bir memur gibi yirmi dört saat resmi örgüt işinde çalışmak yoktur. Zaten yaşam bir bütün örgütlendirildiği için herkesin benim işim dediği toplumsal işler olmaktadır. Aksi yaklaşım reel sosyalizmin bürokrasisidir. Kaba eşitlikçiliktir. Ben yapıyorsam herkes yapsın darlığı ve benciliğidir. Komünün oluşturulduğu alanda ortaya çıkan ihtiyaçlara göre herkesin tartışmalara ve kararlara katılması esastır. Bir kere karar alındıktan sonra seçilmişler bu kararları komün adına uygulamaktan sorumlu olurlar. Yirmi dört saat resmi dediğimiz meclis işlerinde çalışması gerekenler seçilmişlerdir. Yer yer bu bir birine karıştırılmaktadır. Durum bu olunca halkta yaşamın diğer maddi ihtiyaçlarını karşılamaya zaman kalmamakta, buda halkın karar alma zeminlerine karşı soğuk davranmasına yol açmaktadır.
Kendini Merkeze Koyan, İşleri Kendinde Kilitleyen Ama Halka Yaptıran Kadro Gerçeği Kaybettirmektedir.
Bir komüne bağlı olmakla her hangi bir yürütücü kuruma veya birime bağlı olmak arasındaki fark henüz yeterince kavranmamıştır. Buna yol açan kadro tarzını irdelediğimizde komünü eski cephecilik, ERNK örgütleme modeli gibi anlayan kavrayışların henüz tümden etkisini kaybetmediğini görebiliyoruz. Bu tarz, toplumda bilinçlendirme yaratarak herkesin kendi işini kendisi yapar duruma getirmek yerine, kadronun kendisini merkeze koyup tüm işleri kendinde kilitleyip sonrada bu işleri halka yaptıran bir tablo ortaya çıkardığını pratikte örnekleri ile bolca görebilmekteyiz. Adeta kendisini bir toplumsal gurup yerine koyarak davranan, işveren gibi iş dağıtan ya da iş ortamlarında kendisini denetlemekle görevlendirilmiş biri gibi gören bir sonuç ortaya çıkmaktadır.Durum bu olunca da bütün bir halkı örgütleyen değil, yanında birkaç halktan yerel kadro insanla yetinen bir yöneticilik gerçekliği ortaya çıkmaktadır.
Komüncü yerine idarecilik olan bu katılım ve öncülük biçimi, kadronunhalkın hemen her konuda kapsını çaldığı biri haline getirmektedir. Sonuçta kadro olmayınca hiçbir işin yapılmadığı bir ortam yaratılmaktadır. Bu binlerce yıllık merkezi uygarlığın iktidar kültürü ile ortaya çıkmış devlet yönetme tarzıdır. Ve emir talimatla işlerin döndüğü idareciliktir. Bizde de hemen hemen buna benzer durumlar yaşanabilmektedir. Kendini merkez görme, her şeyi kendisine göre ele alma, etkiyle değil yetkiyle iş yapma komün örgütleme çalışmalarında böyle yansımaktadır. Bu katılım tarzı ile kadro farkında olmadan sürekli propagandasını yaptığı komünü kendi eliyle saf dışı etmektedir.
Seçilmiş Yürütme, Karar Alanların Emrinde Olduğuna Kendini İkna Etmelidir
Demokratik komünal sistemde öncünün temel işi halkın ortak karar alacağı ortamları yaratmaktır. Çok ters ve yanlış bir dayatma varsa çizgi mücadelesini en keskin biçimde veren, bu yoksada ortama sadece yön vererek düzeltici rolünü oynamak doğru olandır. Mevcut pratiklerde ortaya çıkan sonuçlaryürütücülerle karar alıcılar arasındaki farkı yeterince ayrıştırmamıştır. Halen seçilmiş yürütme kendisini karar alanların emrinde olduğuna tümüyle ikna etmemiştir. Bu kadroların iktidar kültürü ile hareket etmelerinden kaynaklıdır. Dolayısıyla bu kadro tarzı ve katılım biçimitoplumsal işlerde kendilerine eşlik edecek, görevlerine ortak olacak, sorunların çözümünde öncülerolacak kadrolareğitip örgütlendiremiyor. Bunun yerine talimat dinleyen astlar yaratılıyor. Kuşkusuz bu çok bilinçli yapılmıyor. Ancak yeni paradigmanın öngördüğü toplumsal inşa üzerinde yoğunlaşma az olunca niyetten de bağımsız ortaya çıkan pratik tablo ana hatlarıyla böyle bir sonuç ortaya çıkarıyor. Toplumu komünlere sevk etme önündeki bir diğer anlayış sorunu da budur.
Yeni toplumsal inşanın olmazsa olmazlarından biri de ekonomik alanın örgütlendirilmesidir. Daha doğru bir ifade ile toplumun ekonomik alanını da örgütlemektir. Ancak en zayıf bıraktığımız alanda bu oluyor. Ekonomi maddi yaşam gereksinimlerini karşılama faaliyetidir. Her alanda komünleşmeye adım atıldığında karşılaşılan ilk ciddi engel ekonomik sorunlar oluyor. Aşmak için üzerinde en az yoğunlaşılan alanda maalesef ekonomik alan olmaktadır. Ekonomiyi demokratik toplum felsefesi ile örgütlemedenkomünal ekonomi gelişemez. Buda olmayınca açlık ve yoksulluk sorunu yanında işçileşme sorunları da ortadan kaldırılamaz. Oysaki komünleşme en başta da açlık ve yoksulluk sorunlarını ortadan kaldırmak demektir. Birçok arkadaş komünalekonomiyi kendi işi görmemektedir. Görenlerde ciddi yanılgılar içindedirler. Komünlerin ekonomik alanını örgütle! denildiğinde birçoğumuzun aklına bir sermayedar gibi iş alanları açmak gelmektedir. Oysaki bu toplumu işçileştirmeye yol açmaktadır. Komünal ekonomi demek toplumu işçilikten kurtarıp kendi işinin sahibi yapmaktır. Sadece çalışan değil, çalışınca ne ürettiğini bilen bir çalışma hayatını yaratmak olması gerekendir. Çok detaylı olan ekonomik alanın örgütsüzlüğü komünleşme önünde eğitimden sonra en büyük sorun olmaya devam ediyor. Bu sorunlarımızı çözmedikçe halkımızı en fazla örgütlü işçiler halinde bir araya getirmiş olacağız. Bu da klasik sol anlayışın tekrarı olur ki sonuçları sendika denilen örgütlenme alanları içinde ortaya çıkmıştır.
Komün Örgütlemek İçin Toplum Gündemini Bilmek Şarttır
Toplumu komünler biçiminde örgütleme önündeki bir diğer engel ise halkın gündemini doğru tespit etmeme ve gündem sapması yaşamaktır. Kuşkusuz ki toplum içinde siyasal gelişmelerin dışında belki de ondan çok daha etkili gündemler de vardır. Bunun gibi toplumsal yaşamın zenginliği ve farklılığı içinde hemen her an birden fazla sorun ve taleple karşılaşmak mümkündür. Bu gündemlerden ve sorunlardan hangisinin çözümü daha çok toplumu yeniden inşaya hizmet edeceğini tespit etmek bir inşa kadrosunun temel görevidir. Komün örgütleyen kadronun birde bu tür durumlarda sonuç alıcı olması gerekir. Sorunları toplumsal inşa tarzında ele alarak çözmek demek derinlikli bir sosyolojik bilinç ve sabırla hareket etmek demektir. Toplum içinde yaşanan sorunların iki temel yöntemle çözüleceğini biliyoruz:
1)Binlerce yılık iktidar kültürü ile yaklaşmak ve çözüm adı altında muhatapları bastırıp sindirmek ve sorunu ertelemektir. Ki bizim bu tarzın karşıtı olduğumuz bilinmektedir.
2)Köklü demokratik çözüm tarzıdır. Emek ve çaba isteyen bu tarzla sorunları çözmek demokrat olmanın da bir şartıdır. Bu tür durumlarda da tıpkı eskiden Önderliğingerillanın savaş tarzına ilişkin yaptığı eşkıya tarzı, babanızdan dedenizden öğrendiğiniz neyse öyle savaşıyorsunuz eleştirisinin siyasi karşılığına denk düşen durumlar yaşanmaktadır. Örgütsel ortama yansımış toplumsal sorunları kitleye eğitici temelde mal etmek ve toplumun gücü ile çözmek yerine kestirip atma daha hâkimdir. Burada da kişi kendisini hem örgüttün yerine hem de karar verebilecek halkın yerine koyabilmektedir. Bu temelde yaklaşıldı mı gündelik yaşamın karmaşası içinde komünleşme için gerekli olan noktalar yakalanamamaktadır. Ve halkın demokratik iradesi günlük işletilememektedir.
Kurumlardan Çok Komünlerin Olması Gerekirken Bu Başarılmamıştır
KCKetkisi altındaki yerlerde birçok kurum ile işler yürütülmeye çalışılıyor. Çok fazla kurumun bir nedeni de birden fazla komünün olmamasıdır. Kurumlardan çok komünlerin olması gerekirken bu başarılmamıştır. Kurumlar da önemli ve gereklidir. Ancak kurumlar daha çok yürütüme görevi yaparlar. Oysaki komün inşacıdır. İnşadaki zayıflık da birçok soruna yol açmaktadır. Böylece sorunların çözümünde kurumlar çok rahatlıkla komünlerin yerine geçebilmektedir. Bu tür durumlarda da yaşanan daha çok her kurumun sorunları bir başka kuruma devretmek istemesi olmaktadır. Yetki alanı tartışmasında her kurum kendisini başat ve en geniş yetkili görürken iş sorunların çözümüne gelince tam tersi bir durum ortaya çıkmaktadır.
Alanlardaki bu durum bazen bir karmaşaya da yol açmaktadır. Halkın iradesini tanımamaya kadar varan kurum merkeziyetçiliği bazı durumlarda halk ile karşı karşıya gelmelere de neden olabilmektedir. Bu da kendi kurumlarımızla halkımızın karşı karşıya gelmesine yol açmaktadır. Komünlerin anlamını bilmeyen kadro ve çalışanlarca halk, özgürlük mücadelesi ile hedeflenenin komünaldemokratik ve kadın özgürlükçü toplum olduğu yönünde değil de dernek, belediye parti gibi siyasi birimler yaratmak olduğuna alıştırılmaktadır. Bunun özellikle kuzeyde giderek etkili olmaya başladığını ve özgürlük mücadelesini düşmanında etkisiyle alttan kemirdiğini bilmek durumundayız.
İnsan işleri içinde en zor olanı yeni bir toplumsal yapı yaratmaktır. Şayet bu konuda işe nereden ve nasıl başlanacağı dabilinmiyor ya da doğru yerden işe başlanmıyorsa yöntemde de sorunlar var demektir. Bunun da pratikteki karşılığı işi çok daha zorlaştırmaktır. Yaşanan pratiklerden ortaya çıkmış bir diğer sonuçsa her alanın hata her toplumsal kesimin komünleşmesi için nereden başlanacağının yeterince tespit edilmemiş olmasıdır. Örneğin Kürt toplumunda çok güçlü dayanışma duyguları ve kültürü vardır. Köylerde canlı komşuluk ilişkileri ve ortak üretime yakın bir dayanışma bilinci vardır. Yine devletin baskı ve zulmünden şehirlere göç etmek zorunda kalmış yurtsever kitlenin ihtiyaçlarından doğan komünleşme zemini güçlüdür. Maalesef şimdiye kadar bu yeterince değerlendirilmemiştir.
Bu konuda Kürt halkının komünleşmeye yatkınlığını şehirlere göçen kitlenin hep yan yana kalmasından ve Maxmur kampının çok zor koşullarda kendisini ayakta tutarak bugüne kadar gelmiş olmasında da görüyoruz. Yine yurtsever kitlenin kendi içinde oldukça demokratik ve paylaşımcı olduğunu, özellikle zor koşullarda dayanışma içinde olduğunu biliyoruz. Yurtseverler içinde karşılıklı güven duygusunun güçlü olması gerçeği tek başına birçok işi başarmamıza yeterken bu yeterince değerlendirilmemiştir. Özellikle son otuz-kırk yılık toplumsal değişimin sonuçlarını daha derin bir sosyolojik bakış açısıyla ele aldığımızda Kürt toplumsallığının bugün komün olarak tanımladığımız toplumsal örgütleme modeline ne kadar yatkın olduğunu çok rahatlıkla görebilmekteyiz. Ancak bu alandaki analizlerimizin zayıflığı işe nerden başlamamız gerektiğini tam ve net olarak ortaya koymamıza engel olmaktadır. Doğru yöntemle doğru yerden başlamayınca ekten zorluklar çıkmakta bu da sorunların sürekliliğine ve tekrar etmesine yol açmaktadır. Bunun süreklileşmesi komüne karşı inançsızlığa kadar gidebilmektedir.
Kürt Kültür Mirası, Komünal Demokratik Kültürdür
Kürt toplumunda bazı alanlarda isimlendirilmemiş de olsa komün yaşamı ve işleyişi adetailk şekillendiği haliyle yaşanmaktadır. Alevi cemlerinin amacı, örgütlenme biçimi, içindeki iş bölümleri ve aldığı kararların aynı zamanda bir komünalite olmadığını kim iddia edebilir. Zaten komün toplumsal ahlaka dayanarak iş görür. Komün hukukla değil ahlakla işlevselleşir. Yine halk içinde özellikle ihtiyacı olanlara yardım noktasında çok canlı bir kültürün olduğunu görmekteyiz. Bu çok esaslı kültürler yanında toplumdaki barış kültürü ve küskünleri barıştırma, birlikleri büyütme gibi daha birçok gelenek ve görenek güçlü bir komünleşme kültürünün var olduğunu göstermektedir.
Kürtlerde akrabalık ve komşuluk kültürünün güçlü olduğuna dikkat çektik. Özcesi özellikle Kürt halkı içinde komün örgütlemek için üzerinde çalışılacak çok güçlü bir tarihsel-kültürel miras vardır. Bu noktada genelde ortaya çıkmış olan tarz, bu komünal mirası görerek güncelleştirmek yerine bu mirasa reel sosyalistçe ya da kapitalist modernite sosyolojisiyle yaklaşarak bunları geri ve zamanı geçmiş olarak görmek olabilmektedir. Toplumdaki güncelliğin tarihselliğini görmeden güncelliği sadece siyasi gelişmelere indirgeyerek ele alma gibi çok tehlikeli bir anlayışın da olduğunu belirtmek gerekir. Bu da eğitsel olarak kafa yormamak ve güncel ile tarihselliği ortak ele almama kolaycılığından kaynaklanmaktadır. Güncel analizlerin rutin siyasi gelişmeleri aşacak düzeyi yakalayamaması, günceli doğru yorumlarla tarihi ile buluşturmamak toplumu örgütleyip dönüşüme uğratmaktaki bir diğer zayıflık olmaktadır. Bu da komün yaratmak için gerekli olan günlük teorik ve yol açıcı enerjiyi üretmemek demektir.
Komün Örgütlenmesinde Yaşadığımız Sorunlarımız İdeolojiktir.
Komün örgütlenmesinde yaşadığımız sorunlarımız ideolojiktir. Anlayış ve tarzda kendisini dışa vuran yetmezliklerin komünarlar olmada yaşadığımız ideolojik zayıflıkla direkt bir bağı vardır. Bunun için kuracağımız demokratik komünal toplum ya da demokratik ulus gerçeğinin komünle direkt ilişkisini her açıdan kavramadıkça yaşadığımız sorunları aşamayız. Yaşadığımız sorunları aşamadığımız müddetçe sistem olarak öngördüğümüz KCKyi kurmamız güç olacaktır. Bu anlamda yapılan eleştirilerin daha iyi anlaşılmasına, yapılacak özeleştirilerinse kurucu kadro misyonuyla verilmesine her zamandan daha fazla ihtiyaç vardır.
Konumuzu Önderliğin Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü adlı savunmasından bir alıntıyla tamamlayalım. Bu alıntıyla yaşadığımız sorunların ne anlama geldiğini ve aşılmasıyla kurulacak sistemin neyi ifade ettiğini daha çarpıcı görebiliriz.
Her KCK üyesi-yurttaşı, kapitalizmin bireycilikle bir hiç durumuna indirgediği bireyini aşmak ve komün üyesi olarak yaşamak durumundadır. Komünal yaşamı olmayanın bireyselliğinin de mümkün olmayacağını temel ahlaki bir ilke olarak bilmek ve benimsemek durumundayız. Komün veya topluluk üyesi olmanın aynı zamanda demokratik bir yönü olduğunu daimi olarak göz önünde bulundurmak gerekir. Komün veya topluluk ancak demokratik işleyişle politik, dolayısıyla özgür olabilir. Böylece her komünün veya topluluğun aynı zamanda ahlaki ve politik bir toplum birimi olduğu kavranmış olur. KCKnin her komünü ve topluluğu aynı zamanda ahlaki ve politik bir birim konumundadır. Birey-yurttaşları da ahlaki ve politik birey-yurttaşlardır. Komün veya topluluklardan söz ederken, toplumun her alanında işlevsel olan insan gruplarını kastediyoruz. Örneğin komün şartlarını taşıyan bir köy bir komün veya topluluk olduğu gibi, bu tanımı mahalle ve kent düzeyine kadar taşırabiliriz. Bir kooperatif, fabrika, vakıf, dernek ve sivil örgütlenme de komün olabilir. Aynı zamanda demokratik olmaları gerektiği için bunlara demokratik komünal düzen de diyebiliriz. Komünü yaşamın tüm alanlarına, eğitsel, kültürel, sanatsal ve bilimsel alanlara taşımak mümkün olduğu gibi, sosyal ve politik yaşamı da hem komünleştirmek hem de demokratikleştirmek mümkündür. Özgür birey-yurttaş ancak bu demokratik komünal yaşam içinde gerçekleşebilir. Genelde demokratik ulus birey-yurttaşlığı, özelde ve daha somutlaşmış biçimi olarak KCK birey-yurttaşlığı sorumlu, ahlaki ve politik yaşamın bir gereğidir. Bu gereklilik aynı zamanda temel hak ve görevimiz olarak da anlaşılmalıdır. Ulus-devletler bu temel hak ve görevlerimizi kabul ettiklerinde, Kürtler de o devletlerin temel yurttaşlık hak ve görevlerini kabul edebilirler.