ÇIKIŞ YOLU OLARAK KADIN DOĞASI VE SİSTEMİ
10 Gulan 2014 Şemî
Kadın eksenli doğal toplum sistemi ile egemen erkek odaklı iktidarcı sistem iki ayrı paradigma ve yaşam tarzıdır
Binevş EDESSA
Tüm bilimlerin tanrıçası olarak tanımladığımız sosyal bilimi jineolojiye dayandırmamızın; sorunların çözüm anahtarı olarak kadının duygu yüklü zekâsını görmemizin, toplumsal doğanın sistemi olan demokratik uygarlık sistemini kadın sistemi olarak tanımlamamızın, dahası sosyalizmi sınıf eksenli değil de kadın merkezli değerlendirmemizin, PKKyi bir kadın partisi olarak ele almamızın, kadın kurtuluş ideolojisini sadece kadının değil, tüm insanlığın sorunlarını çözecek ideoloji olarak ele almamızın altında yatan her şey kadının yaşamdaki belirleyiciliğidir.
Tüm bunlar hakikat rejimimizden çıkan gerçekler oluyor ki, bunlar kişilerin keyfine göre oluşturulacak ya da görmezden gelinecek hususlar değildir. Gerçekten de toplumsal doğaya uygun bir eşitlik-özgürlük mücadelesi yürütmek, dahası insan olmak isteyenlerin gerçekleştirmesi gereken zihniyet devrimi oluyor bunlar. Eril aklın bir iflası yaşadığı ve bırakalım mevcut toplumsal sorunları çözmeyi, tüm toplumsal sorunların bizzat yaratıcısı olduğu fazlasıyla açığa çıkmıştır. O nedenle gerçekten de özgür bir yaşam arayışında olanların, yaşam düşmanı cinsiyetçilerin kadına dair oluşturdukları cinsiyetçi kalıpların ötesine geçerek, özgürlük arayışlarını kadına dayandırmaları, sorunların çözümünü kadının duygu yüklü zekâsında aramaları ve kendilerinde zaten ontolojik olarak var olan kadına ait yanları daha fazla açığa çıkarmaları gerekir. Bu bir temenniden ötedir. Bunu gerçekleştiremeyenlerin sistemin değirmenine su taşımaktan kurtulamayacaklarını asla unutmamak gerekir.
Onca demokratik uygarlık gücünün tüm çabalara rağmen toplumsal doğaya yeniden dönüşü sağlayamamalarının altında yatan, kesinlikle yanlış yerden başlamalarıdır. İşe devletleşmekle, iktidarlaşmakla, sınıfsal hâkimiyetle ve benzer zihniyetlerle başlayanların toplumsal yaşamı özgür-eş yaşam şeklinde tasarlayıp buna uygun yaşayamayanların, kadına yaklaşımı hem erkek hem de toplumsal sistem açısından turnusol kâğıdı gibi görmeyenlerin -kim adına hareket ederlerse etsinler- egemenlikçi sistemin sınırları içinde debelenmekten kurtulamayacaklarını mutlak anlamda bilmek gerekir. Bağlantılı olarak toplumsal yaşamın hakikatini arama yolunda temel araştırma yöntemini kadına dayandırmayanların, gücünü kadındaki özgürlüğe bağlanma halinden almayanların ve kendilerini kadın hakkında egemen erkeğin yarattığı onca yalandan kurtaramayanların, kadındaki kutsallığı göremeyenlerin başarılı olması asla mümkün olamaz. Geçmiş, bu konuda fazlasıyla ders vericidir, öğreticidir.
Sonuç olarak insan yaşamı, toplumsal yaşamdır ve toplumsal yaşam da kadın eksenlidir. Bu erkeğin toplumsuz veya toplumun erkeksiz olabileceği anlamına gelmez. Erkek de varoluşsal olarak toplumsaldır, toplumsallık insan türünün varoluş koşuludur. Kast edilen, toplumsal yaşamın kadının etrafında ve belirleyiciliğinde gerçekleştiğidir. Bu, toplumsal yaşamın en uzun süre kapsamında gerçekleşen formudur. Tüm zamanlarda ve mekânlarda gerçekleşen gerçekten de budur ve bu ontolojiktir. Hatta bu gerçekleşmeyi sadece kadın için değil de dişillik için ele almak mümkündür. Tüm eşeyli canlılarda yeni neslin doğurucusu ve eğiticisi dişil unsurdur. Eğitim, yaşama-var kalmaya hazırlama ve inşa, bir dişillik işidir. Bu yönüyle aslında doğanın ve bağlantılı olarak yaşamın daha çok dişil karakterde olduğunu söylemek gerekir. Zaten toprak ana, bereketli ana, jin-jîn gibi tanımlamalar da kadın-yaşam benzerlik ve özdeşliğini ortaya koyan temel gerçekler olmaktadır.
Kadın konusunun derinlikli ele alındığını söylemek güçtür. Önderliğin kadına olan ilgisini, onu her fırsatta erkek karşısında savunan pozisyonda olmasını kadının güçsüz olmasına bağlayan geri tutumlar sürdürüldükçe Önderliğin çabaları kadın eksenli ideoloji ve kadın sorununun kapsayıcılığı çerçevesinde ele alınamaz. Bu da öngörülen değişimi köklü yapamama, mevcut erkeksilikle yaşamaya devam etmek anlamına gelir.
Mevcut durumda erkek odaklı sistem, karşısında özgürlük mücadelesi yürütülmesi gereken bir konumdadır. Doğal toplumun değerlerini bastıran, onları gerileterek kendine yaşam olanağı açan egemen erkek sistemidir. Tüm özgürlük ve eşitlik mücadelelerinin, karşısında mücadele yürüttüğü sistem erkek sistemidir ve bu sistem çok büyük ölçüde genel olarak erkek cinsini kendine ortak etmeyi başarmıştır. Kadın eksenli doğal toplum sistemi ile egemen erkek odaklı iktidarcı sistem iki ayrı paradigma ve yaşam tarzıdır. Biri insan ve toplum olmanın özünü oluştururken diğeri, bundan bir sapma, bir karşı devrimdir. Biri insanlaştırırken, diğeri insanlaşmaktan uzaklaştırmaktadır. Birinde her şey bir bütün ve anlamlı öznellikler iken diğerinde her şey parçalı, sıkı hiyerarşi ve egemenliğe tabi tutularak anlam yitimini yaşamaktadır. Biri yaşatırken diğeri öldürmektedir. Birinde toplumsal sorunlar olmazken, diğerinde toplumsal sorunlar her tür sorunun kaynağını teşkil etmektedir. Biri toplumsallaştırmış, insan olmanın özünü oluşturmuşken ve bu güçlü duruşunu kaybettiği hiyerarşik devletçi sistem döneminde, verdiği amansız özgürlük ve eşitlik mücadelesiyle toplumsallaşmasını yeniden oluşturarak insanlığın genel sorunlarını çözmeye çalışırken, diğeri tüm bu özgürlüksüzlük, eşitsizliklerin kaynağı olmaktadır. Daha da arttırılabilecek bu niteliksel farklılıklar da göstermektedir ki iki ayrı ve birbirine zıt sistem ve paradigma söz konusudur.
Bu açıdan erkek eliyle gerçekleştirilen sistem ve onun yürütücü gücü olarak erkek, bırakalım daha fazla özgür olmayı bu kötülüklerin yaratıcısı olmasından ötürü en fazla özgürlüğe ihtiyaç duyan, insanlaşma sorunu olan, öze dönüşü yakalaması gereken bir konumdadır. Erkek tarzı ile sorunların çözümü bir yana sorunların daha da arttığı bilinmektedir. Tüm sorunların tam da bundan kaynaklandığı ortaya fazlasıyla çıkmıştır. Bu nedenle erkeklerin kadın zihniyetine ulaşmaya ihtiyaçları vardır ve bu ihtiyaç, insanlığın kendini devam ettirebilmesi için bir zorunluluk halini almıştır.
İşte PKKnin bir kadın partisi olması bu nedenlerledir. Kast edilen şudur: kadının temel yaratımları olan demokratik komünal değerleri esas almak, bunların insan ve toplum olmanın özünü oluşturduğu gerçeğinden hareketle bunlara ulaşmayı gerçek insan ve toplum olmak için olmazsa olmaz kabilinde görmektir. Sorunların çözümünde de kadının esas olarak bencillikten uzak, komünal, bütünlüklü, duyarlı, iktidarcılıktan uzak, duygusal ve analitik zekâyı dengeleyebilmiş zihniyetini tek yol olarak benimsemektir. Kadının mücadelemizde temel öncü güç olarak belirlenmesi, tüm bu nedenlerden ötürü bir propaganda olmayıp en büyük hakikatlerimizdendir. Bu açıdan hepimizin içimizdeki kadına ait yönleri açığa çıkararak toplumsal cinsiyetçiliğin yanılsamalı güç anlamına gelen erkeksiliği aşması gerekmektedir.