CHEDEN BAZA KISA BİR GENÇLİK TARİHİ
17 Tîrmeh 2014 Pêncşem
Günümüz gençliğine halen ilham kaynağı olan başlıca gençlik önderi Chedir
Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi
Modern zamanın en büyük sorunu nedir?
Sorunları büyüklük küçüklük yada farklı kategorilere bölmek kimilerine göre gereksiz gelebilir. Ancak sorunları temel-tali, büyük ve küçük diye tanımlamadan sorunlar deryasında boğulan bir düşünce yapısıyla baş başa kalacağız. Bu da farklı bir sorun olarak sorunlarımıza eklenecek ve bütün sorunları kilitleyecek bir durum yaratabilecektir.
Modern zamanın en büyük sorunlarından biri insanlığın hakikatini yitirmesidir. Egemenlerin insanlığı hakikatsiz bırakması, bırakmaya çalışması yaşadığımız sorunların en önemlilerinden biridir.
Hakikatsiz bırakılan bir toplumsal gerçekliği yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Bu egemenlerin toplumun bilgi sisteminde yarattığı yanlış, çarpık algıların sonucu gelişiyor. Bu bilgi sistemi, toplumu iktidarın zoruna alıştırıyor. Bu bilme sistemi yaşamı yeniden mühendisçe kurguluyor. Bu kurgular yoğun nesnel kodlamalar içeriyor. Bu kodlamaların nesneleşmesiyle bilgi sisteminin tarafsız ve daha doğru olacağı algısı yaratılıyor.
Bu bilme-bilgi sistemleri toplumun, insanın zihninde pek çok tahribat yaratıyor. Bu bilme sistemlerinin insanlarda yarattığı temel kötülüklerden biri de yüzeysel bilgi tarzıdır. Düşünceden-yorumdan çok ezbere dayanan bir düşünüş hakimdir pek çok insanda. Bundan dolayı pek çoğumuzun bilmediği şey yoktur. Ama özünde büyük bir cehaleti yaşarız.
Bu hakikat yitimine, bu bilgi sistemine karşı toplumun en büyük öz savunması gençlik olmaktadır. Arayışların, yeni yaşam alternatiflerini doğasında barındıran gençler, tarihten günümüze hep farklı yolların olabileceğini gösterenler olmuşlardır.
İşte bu hakikat arayışçılarından bazıları vardır ki tarihe kalıcı izler bırakmışlardır. Onlar insanın ve toplumun bir nesne değil bir özne olması gerektiğini yaşamlarıyla ortaya koymuşlardır. Ulaştıkları hakikatleri yaşamsallaştırmış, örgütlemişlerdir. Bundan dolayı lider olarak ön plana çıkmışlardır.
Bu yazımızda, dünyada, Türkiyede, Kürdistandaki gençlik önderlerini tanımaya çalışacağız. Yukarıda bahsettiğimiz bilme biçimleri zihniyetlerimizde var olan lider algılamalarını da ciddi şekilde etkilemiştir. Bu yazıyı yazarken şunu gördük: İsimlerini sloganlarımızda, yazılarımızda eksik etmediğimiz kişilikleri yeterince tanımıyoruz. Yüzeyseliz. Bu yüzeyselliği aşmak için bu yazıyı kaleme alıyoruz. Yazımızda ele alacağımız gençlik liderlerini, kuru bir biyografisinden çok tarihe bıraktıkları izler üzerinden, o dönem açısından yaptıklarının karakteristik yönlerini tanımlamaya çalışacağız. Ayrıca güncelle karşılaştırarak tarih-bugün arasındaki bağı da koparmamayı esas alacağız.
Bu yazımızda zorlandığımız temel konu uygarlık tarihinin egemenlerce yazılmış olmasından dolayı tarihte iz bırakmış, insanlığı bu güne getiren binlerce gençlik liderine dair yeterli düzeyde bilgiye ulaşamamak olmuştur.
Che
Günümüz gençliğine halen ilham kaynağı olan başlıca gençlik önderi Chedir.Avrupa ve ABDde kurulu düzenle çatışan ve dünya tarihinde önemli bir etki yaratan 1968in radikal öğrenci hareketleri Cheyi öylesine tutkuyla sahiplenmesine karşın endüstrileşen kültür alanının oyunlar ve üretimleri sonucu Che bir popüler kültür malzemesi haline getirilmek istenmektedir. Chenin büyüklüğüne, kahramanlığına yöneltilen yapay övgü seli ve yaratılan Che kültü, onda özgün olanın üzerini örten, somut bir değerlendirme yapılmasını engelleyen bir perde olmaktadır.
Che denildiğinde ilk akla gelen şey Küba devrimi ve gerilladır. Küba devrimi başarıldıktan sonra pek çok ülkede emperyalizme karşı mücadele etmiş bir devrimcidir. Pek çok kimse onu bir maceraperest olarak tanımlasa da o bir gerilla komutanı hem de bir sosyalist teorisyendir.
Küba devrimine gidişte en önemli olaylardan SantaClara baskınını yapan "intihar timi"nin komutanlığını yapmıştır.
Cheyi yalnızca dostları ve onu tanıyanlar değil, O da kendisini bir Marksist olarak tanımlar. Chenin düşüncelerinde özel bir yan olarak öne çıkan önemli bir özellik, Chenin Marksizmi yalnızca kitaplardan ve masa başında değil kendi yaşam deneyimlerinden, halkın yoksulluğundan, yaşadığı yerlerdeki emperyalistlerin ve sömürgecilerin sömürüsünden öğrenmiş olmasıdır. Che, bu deneyimleri üniversiteden mezun olduktan hemen sonra ve bölge ülkelerini dolaşırken yaşamış ve bunları başkalarıyla paylaşmıştır.
Bu, dogmatizm karşısında Chenin Marksist bakış açısında önemli bir nitelik oluşturur. O, Marksizm-Leninizmin gerçek bir toplumun inşasına bürokratik ve mekanik bir tarzda uygulanması düşüncesini kabul etmez. Marksizm-Leninizmin bir sistem içinde bir kalıp olarak almanın ve onu ölümsüz, sarsılmaz ve değişmez bir gerçek olarak görmenin mutlak bir dogmatizmden başka bir şey olmadığını söyler.
Che, devrimin yalnızca toplumsal yapı ile rejimin kurumlarının değişmesi olmadığını, aynı zamanda insanların, onların bilinç ve değerlerinin, insanlar arasındaki toplumsal ilişkilerdeki gelenekler ve alışkanlıkların da köklü bir tarzda ve bütünüyle değişmesi olduğunu savunur. Bir devrimin ancak yeni insanı yarattığında gerçekleşeceğini düşünür. Chenin düşüncesine göre gerçek devrimci yeni insanlar, tüm yaşamlarını çalışmaya adamalıdır. Bu insanlar, yeni güne devrim için uyanmalıdır. Bu, gerçek anlamıyla devrim tarafından aydınlanan ve dikkatli ve düşünceli bir tarzda çalışan bir devrimcinin en önemli niteliğidir. Devrimciler için en büyük zorluk, toplumsal çevrenin geliştirilmesi-değiştirilmesi için sistem tarafından yaratılmış kendi duygularından ve algılarından kurtulabilmektir. Chenin devrimci düşüncelerinde öne çıkan bir diğer özellik de gençlerin ve siyasi partinin toplumsal rolüyle ilgili getirdiği tanımdır.
Birincisi, gençler yeni insanın yaratılmasında çok önemli rol oynarlar. Gençler bir komünist olmaktan gurur duymalı ve belli bir anda ve belli bir yerde ideallerini ortaya koymaya hazır olmalıdırlar. Bu arada, gençler, her hangi bir sorun ya da bir adaletsizlik karşısında duyarlı olmalıdır. Her zaman sahip olduklarıyla yetinmemeli, bilmediklerini araştırmak ve öğrenmek için hazır olmalı, bilgilerini zenginleştirmek için yeni bilgileri almalı ve öğrenmelidir.
İkincisi, bütün siyasi partiler ve öncü örgütlenmeler, en seçkin insanları biraraya getirmelidirler. Chenin kadronun misyonuna ilişkin tanımlaması ise bugün için de geçerlidir:Kadro, ideolojik motorun en önemli parçasıdır. Bu motorun dinamik bir vidası olarak adlandırabileceğimiz bir şeydir; işlevsel parça olduğu sürece bir vida, doğru işlevini yerine getirecektir; kadronun dinamikliğinin ölçüsü, onun yalnızca sloganları ya da talepleri aşağıya ya da yukarıya basitçe aktaran bir aracı olmaması, tam tersine kitlelerin gelişmesine ve liderlerin bilgisine yardımcı olan bir yaratıcı olmasıdır.(1)
Devrimci, bir sosyalist sosyalizmin inşasının dünya ölçeğinde tamamlanmasına kadar, hiç durmayan eylemiyle kendisini çaba içinde gören devrimin ideolojik motor gücüdür. Eğer onun devrimci coşkusu, acil görevler bölgesel düzeyde yerine getirildiğinde körleşir ve bu devrimci, devrimci proletarya enternasyonalizmini unutursa, onun önderlik ettiği devrim, esinlendirici bir güç olmaktan çıkacak ve devrimci, amansız düşmanımız emperyalizmin çok iyi yararlanacağı uyuşturucu bir rehavete gömülecektir. Proletarya enternasyonalizmi, bir görevdir ancak aynı zamanda o devrimci bir zorunluluktur. Dolayısıyla halkımızı bu yönde eğitiyoruz!(2)
Chenin yukarıdaki satırlardaki devrim ve devrimciye bakış açısı pek çok solcudan farklıdır. Tabi Che söylediklerine göre, savunduklarına göre yaşayabilmesi yönüyle de farklı bir önderdir.
Açıktır ki, onun bu enternasyonalizmi, yalnızca bir duygu değil, her şeyden önce, baskı ve adaletsizlikten insanlığı kurtarmak için verilen mücadelede uluslararasında gerçek ve dinamik bir birliğin gerçekleştirilmesidir. Ona göre kurtuluş tek bir eylemle sağlanamaz, kurtuluşun sağlanması bir süreç olmalıdır ve bu süreç zorlu, engebeli bir süreçtir.
Che, aşamalı değil, kesintisiz bir devrim sürecini öngörür ve savunur. Geleneksel KPlerin demokratik ve antiemperyalist ittifaklar dolayımıyla, milli burjuvazilerin desteğini alarak önce demokratik bir devrim gerçekleştirme, daha sonra sosyalizme yönelme stratejilerine karşın Che, Küba devriminin de verdiği dersle ulusal kurtuluştan sosyalist devrime doğru kesintisiz bir devrim öngören stratejisiyle de yerleşik sosyalist politika pratiklerinden ayrılan bir çizgi kurar.
Chenin hattında dikkati çeken üçüncü nokta silahlı mücadelenin gereğine yapılan ısrarlı vurgudur. Bu vurguda önemli olan yalnızca, iktidarın ele geçirilmesi bakımından burjuva devletlerinin yıkılması için başka hiçbir makul yolun kalmamış olması değildir. Kübalı devrimciler, Sierra Maestrada silahlı mücadeleyi sürdürdükleri sırada oluşturdukları her bir gerilla birimini mücadeleyi tutuşturan bir ocak, bir foco olarak adlandırmışlardı. foco İspanyolcada ocak anlamına gelir. Her gerilla biriminin gittiği yerlerde yaktıkları ateşe atfen bu isim verilmiştir. Devrimin öncü gücü focolar olmalıdır. Bu focolar hem siyasi hem de askeri mücadeleyi birbirinden ayırmadan yürütmelidir. Halk ordusunun çekirdeği bu focolardır. Gerilla gücü tohum halinde bulunan partidir. Gittiği her yere parti düşüncesini, eylemini götürmekle sorumludur. Yani gerilla ve silahlı mücadele salt bir kuru zor değil toplumun içine giren, öncülük eden gerillanın toplumu aydınlatıp dönüştürme çabasının aracıdır.
Cheye ilişkin vurgulayacağımız son nokta bu gün eksikliği ve ihtiyacı hissedilen devrimci dayanışmanın en güçlü uygulayıcısı olmasıdır. Küba devriminden sonra yüzlerce Kübalı Carlottaharekatıyla Angolada emperyalizmle savaşmaya gittiler. Yine Bolivyada aynısı oldu. Tabi ondan sonra Filistinde başta olmak üzere farklı ülkelerde de bu yaşanmış olsa da mevcut sol hareketlerde bu yaklaşım çok zayıflamıştır.
Bobby Sands
Bobby Sands İrlandada doğmuştur. Bobby Sands 1981de öncülük ettiği açlık grevinde on arkadaşıyla birlikte yaşamını yitirmiştir. Bobby Sands genelde bu açlık grevi eyleminde yaşamını yitirmesinden dolayı tanınır. Oysa o İrlanda Halk Kurtuluş örgütünde sekiz yıl mücadele yürütmüştür. İngiliz hükümetinin baskılarına karşı başlatılan kampanyanın öncülüğünü yapmıştır. Tanınması bu kampanyayla birlikte olmuştur.
IRA destekçilerine ya da onların siyasi partisi Sinn Fein üzerindeki yasaklara rağmen, tutsaklar beş yıllık bir süreçte İrlanda'daki herkesin H-Bloklarında ne olup bittiğini bilmesini sağlayan bir kamuoyu hareketi oluşturabilmiştir. Her tutsağın sigara kağıtları üzerine günde birkaç tane mektup yazdığı ve bunların dışarı sızdırılıp dünya çapındaki etkili isimlere ulaştırıldığı bir "propaganda merkezi" inşa etmişlerdir. Bobby Sands, tutsakları destekleyen kitlesel bir kamuoyu hareketinin taslağını çizen bir mesaj dışarı sızdırmış ve şöyle yazmıştı:
"İnsanlara ulaşma fikrinin amacı onlara basit bir mesajı iletmektir. Herkese gönderdiğimiz mesaj basitçe şöyle olabilir: "H-Blokları Parçala"...
Bu mesajın herkese ulaşmasını; unutulmasının herkes için imkansız hale gelmesini; kim ve nerede olursa olsunlar, bunu görmelerini, duymalarını istiyoruz. H-Blok'a ilişkin materyaller, insanların duygularını harekete geçirmeye, onları tetiklemeye ve ayaklandırmaya yardımcı olacaktır."(3)
Sands'in önerisine göre hareket kapsamında "milyonlarca afiş" asılacak, sloganları "H-Blokları Parçala" olacak ve bu, İrlanda'daki hatta İngiltere'deki tüm duvar, köprü, otoban ve kamu binalarına yazılacaktı. Ayrıca, "Babamın H-Blok'ta Ölmesine Göz Yumma" yazılı tişörtler giyen ya da görseller taşıyan çocukların resimleri halka gösterilecektir.
Bunlar gerçekleşmiştir. İngiltere ve İrlanda'da medyanın kör edilmesine karşın, IRA tutsaklarının mesajları kısa süre içinde herkesçe bilinir olmuştur. Gittikleri her yerde, hatta harcadıkları paralarda bile bu gerçekle karşılaşmıştılar (insanlar paralarının üzerine harcamadan önce "H-Blok" yazmışlardır). Sonrasındaysa mesaj, Kuzey Amerika, İngiltere ve Avustralya'daki kalabalık İrlandalı göçmen toplulukları arasında yayılmıştır.
BobbySands'e ilişkin en önemli şey açlık grevinde nasıl öldüğü değil; nasıl yaşadığıdır. Eylem gücüyle, H-Blok içerisinde dünyanın duyarsız kalamayacağı bir hareket ve topluluk inşa edebilmiş olmasıdır.BobySands açlık grevi eyleminde yaşamını yitirmeden eylemin yarısındayken yaratılan hareketin etkisiyle İngiltere parlamentosuna milletvekili seçilmiştir. Buna rağmen İngiliz hükümetince hiçbir şey yapılmamıştır. BobySands ve arkadaşları eyleme devam etmiş ve 60 günü aşan direnişler ardından yaşamlarını yitirmişlerdir.
BobySands ve arkadaşlarının yaşamlarını yitirmesinden sonra ilerleyen zamanlardaAçlık grevi sona erdiğinde İrlandalı tutsaklar siyasi statülerine tekrardan kavuşabilmişler. Vakit kaybetmeden H-bloklardaki zindan alanları üzerinde denetim edinip bunları kolektif hatlarda yönetmişlerdir. Zindandan çıktıktan sonra birçok tutsak, siyasetlerini kendi topluluklarına taşıyıp alternatif İrlanda okulları, konut projeleri, kooperatifler, geliştirme teşkilatları, sanat grupları ve benzerlerine hayat vermişler, bunlara katılımda bulunmuşlardır.
Açlık grevindeki İrlandalı tutsaklar dünya genelinde hafızalara kazındılar. Tahran'daki İngiliz Büyükelçiliği önündeki cadde hala "BobbySandsCaddesi"dir.
Açlık grevinin ehemmiyetini ifade etmeye en çok yaklaşan, BobbySands ve yoldaşlarını överken söyledikleriyle Fidel Castro'dur:
"Altmış gün boyunca açlık grevinde kalarak idealleri uğruna ölme kudretine sahip insanların huzurunda despotların eli ayağı titrer! Bunun yanında, yüzyıllar boyunca insani feda ruhunun simgesi haline gelen İsa'nın çarmıhtaki üç günü nedir ki?" Bizce eylemleri kadar eylem öncesinde beş yıl kadar süren çabayla yaratılan sosyal hareketler günümüze de ışık tutacak önemli bir deneyimdir. Günümüzde zindanlarda yaşanan zulme karşı ne yapılması gerektiğinin, bu baskıların kırılabileceğinin en yalın yanıtı BobySands ve yoldaşlarının eylemlerinde görülür ve bugünün yol gösteren meşalelerindendir.
Mahir Çayan
Mahir Çayan denilince bir gençlik önderi olması akla gelir. Bir de Kızılderede katledilmesi. Önder ApoMahirlerden devraldığım mirası HDPye devrediyorum dediğinde Mahir üzerine daha fazla yoğunlaşmamız gerektiğini düşündük. Mahir kimdi, mirası neydi? İşte onun için onun üzerine yaptığımız okumalar sonucunda ulaştığımız sonuçları ana hatlarıyla vermeye çalışalım. Dönem 60lı yılların ikinci yarısıdır. Marksizm-Leninizm bir avuç eski tüfeğin tekelinden çıkmıştır artık. Yaşları genç, coşkulu, ülke ve halk sevgisi ile dolu gençlik kavgada ustalaşacak ve kavga genç önderlerini de yaratacaktır. İşte bu kavganın yarattığı başlıca Önderlerden biri Mahir Çayandır.
Türkiye solunda sayısız kopuşa önderlik edecek, statükoları sarsacak olan Mahirin statükoları sarstığı ilk konulardan biri önderlik tarzına ilişkindir. Türkiye solunun o güne kadar ki önderlerinden farklı olarak o masa başında değil, savaşın içinde bir önder olacaktır.
Öncelikle gereken şey zorlu bir ideolojik savaştır. Bu savaşın sonunda lafazanlığın, devrimden kaçışın, reformizmin, parlamenter veya cuntacı hayallerin egemen olduğu solun devrimcilik anlayışı ve bu anlayışın ideolojik temelleri yerle bir olacaktır. Mahir, bir yandan elli yıllık revizyonist gelenekle ve onun temellendirdiği solculuk anlayışı ile hesaplaşırken, diğer yandan öğrenerek-öğreterek ilerleyecektir.
Mahir 8 Kasım 1965te SBF Fikir Kulübü ikinci başkanı olduğunda 19 yaşındadır. Ve daha o dönemden başlayarak TİP çizgisine karşı sesini yükseltmeye başlamıştır. TİP çizgisinin devrim vaadetmeyen, halka, gençliğe güven vermeyen içi boş devrimciliğine karşı farklı bir devrimcilik anlayışını alternatif olarak koymuş, ve bunun içini pratikte de doldurmanın kavgasına girişmiştir.
Mücadele önünde bir engele dönüşen TİP revizyonizmi ile hesaplaşmak revizyonist, reformist gelenekleri yıkıp devrimci bir alternatifi ortaya çıkarmak zorunludur.
Dünyada durum nedir? Nasıl bir ülkede yaşanıyordur? Nasıl bir devrim ve nasıl bir devrim stratejisi olmalıdır? Kısaca Türkiye devriminin yolu nasıl çizilmelidir? Ne yapılmalıdır? Bu soruların cevabı hazır reçetelerle de verilemez.Türkiye devrimi Sovyet, Çin ya da Vietnam devrimi taklit edilerek yapılamazdı.
Her devrimci süreç her ülke devrimi kuşkusuz devrimcilere bir zenginlik katacaktır. Mahir, bunun için harıl harıl Marksizm-Leninizm ustalarının kitaplarını, çeşitli ülke devrimlerini anlatan kitapları okumuştur. Mahirin bu dönemine tanık olan herkes, onu anlatırken, ortak bir cümle kullanır; çok okurdu.
Okuduklarından çıkardığı ilk sonuçlardan biri şuydu; Türkiye devrimi şablonculukla, Sovyet ya da Çin Komünist Partilerini ideolojik merkez görerek ilerleyemez, gelişemezdi. O zaman çıkış noktası da, varış noktası da Anadolu toprakları ve Anadolu halkı olacaktı. Bu yüzden sosyo-ekonomik yapının tahlil edilmesi onun ilk çalışmalarında önemli bir yer tutar.Ülkenin çelişkilerini yakalayabilmiş ve ülke gerçeğini ortaya koymuştur.Tam bir keşmekeşin sürdüğü o ortamda Mahir Çayanın yaptığı değerlendirmeler sürecin önünü açmıştır.
O, bu çalışmaları yaparken, şablonculuktan, soyut ve boş tartışmalardan uzak durmuştur. Çünkü o tüm bu tahlil ve çalışmalara bir akademisyen gözüyle değil, devrimi amaçlayan bir devrimci olarak bakar.
Taklit eden değil tahlil eden, şabloncu değil, yaratan, politika üreten bir önderlik yapmaya çalışmıştır.
Mahir İstanbulda, Ankarada, Zonguldakta, Karadenizde tartışmalara katılmış, ideolojik mücadelesini kampüslerden, parti binalarından, köy kahvelerine kadar her yerde sürdürmüştür.Devrimcilik, önderlik, savaş, iktidar kavramlarının içinin boşaltılmış olduğu bir ortamda,düzenle uzlaşma, savaşmama, mültecilik ve lafazanlık geçer akçe olmuştur. Halka gitmeme, halka güvenmeme, emek vermeme, genel bir solcu hastalığı olmuştur. Aylar, yıllar, boş gevezeliklerle, soyut tartışmalarla geçirilmiştir. Tüm bu tartışmaları içeren çeşitli yazıları Mahir Çayan o dönem kaleme alır.Yazılan yazılar çeşitli dergilerde yayınlanır. Görüşlerini formlarda, panellerde, açık oturumlarda savunur.
Mahir, anfilerde saatler süren konuşmalarını yalın ve çok çeşitli örneklerle gençliğe anlatan, kavratan, yol gösteren iyi bir hatip ve propagandacıdır. Oportünizme karşı ideolojik mücadele sürdüren, devrimi savunan, bir dava adamıdır. Mahir Çayanın tüm yazıları ve konuşmaları herkesin anlayabileceği açıklık ve yalınlıktadır. Bir konuyu bir çok boyutuyla değerlendirip onlardan sonuçlar çıkaran bir zenginliğe sahiptir. Perspektifleri somut devrimci görevlerle içiçedir.
Mahir Çayan yaşamın ve kavganın içindeki bir önderdir. İstanbulda, Ankarada, İzmirde üniversitelerde, fabrikalarda, Zonguldakta maden işçileri arasında, Karadeniz, tütün, fındık, çay üreticileri arasında, Egede tütün, üzüm, incir üreticileri arasında ve onlarla mücadelede omuz omuzadır.
Bu dönem herkes onları Dev-Gençliler olarak tanır. Gerçekten de Dev-Genç olarak her alana müdahale edebilen yaygın bir örgütlülüğe ulaşılmıştır. Türkiye demokrasi tarihinin önemli bir atılımı ve örgütü olan DEV-GENÇin kuruluş kongresinde belirleyici rol ve konuşma Mahirindir. Tabi 12 mart muhtırası sonucu bu hareket büyük darbeler yemiş olmasına rağmen kol gezen yılgınlık karşısında Mahirin öncülük ettiği yeni arayışlar Türkiye tarihi açısından kritiktir. Artık demokrasi güçlerine karşı devletin açık şiddeti vardır. Buna karşı mücadele edecek örgüt gereklidir.
Yılgınlık kol gezerken Mahir Çayan ve yoldaşları cuntaya karşı savaşı büyütmek için büyük bir enerji ile elde silah savaşıyor, savaştırıyorlardı.
Mahir Çayan ve Hüseyin Cevahir 1 Haziran 1971de Maltepede kuşatıldıklarında büyük bir direniş sergilemişlerdir. Cevahir şehit düşmüştür. Mahir Çayan ise son mermisini kendine sıkmış yaralı halde tutsak düşmüştür. Ancak oligarşi güçlerinin beklediği gibi Mahir Çayan tutsaklıkta da teslim alınamamıştır. Mahir Çayan tutuklanarak İstanbul Maltepe Cezaevi'ne konulmuştur.Dâvâ sürerken 29 Kasım 1971'de bir gurup arkadaşıyla birlikte tünel kazarak firar etmişlerdir.
Her yerde arandıkları, resimlerinin çarşaf çarşaf yayınlandığı ve kalacak ev dahi bulunmadığı o koşullarda her türlü kaygıyı bir yana koyup mücadelelerini sürdürürler. O dönem Türkiye solu içerisinde yaşanan bölünmelere rağmen Denizlerin idam kararını durdurabilmek için Mahir ve arkadaşları eylem arayışlarına girerler. NATO üssünde görevli iki İngiliz bir Kanadalı görevliyi kaçırırlar.
Başlatılan büyük bir operasyon sonucu Mahir ve arkadaşları Kızılderede kuşatmaya alınır. Yaşanan çatışmada Ertuğrul Kürkçü dışında diğer tüm arkadaşlarıyla birlikte şahadete ulaşır. Mahir Türkiye demokrasi mücadelesinde ciddi izler bırakmış bir liderdir. Demokratik kazanımlarda büyük emek sahibidir. Bu gün Mahirlerden devir alınan mücadele, miras başarılarla taçlandırılmak isteniyorsa Onun pratiğini örnek almak gerekli hatta hayati bir ihtiyaçtır.Oportünizmin panzehiri ideolojik mücadeledir demiştir Mahir Çayan. Günümüzde Önder Aponun başlattığı demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesinin üç temel ayağından birisini ideoloji olarak tanımlaması Mahirin bu sözüyle birlikte okursak ne yapmamız gerektiğini çok daha açık bir şekilde anlarız.
İbrahim Kaypakkaya
İbrahim Kaypakkaya Türkiye halkları açısından unutulmaz, dillere destan bir gençlik önderidir. İşkenceyle katledildiğinde daha yirmi dördündedir.
Ölüm sebebi her ne kadar kayıtlara intihar olarak geçmiş olsa da herkes onun dört ay tüm işkencelere direndiğini ve bunun için katledildiğini bilir. Önemli olan resmi kayıtlar değil, toplumsal bellektir.
Bu gün bu bellekle İbrahimi değerlendirdiğimizde 20-21 yaşlarında Türkiye'nin temel sorunlarına ilgi gösteren ve bu sorunların çözülmesi için emek harcayan ve kafa yoran bir kuşağın öncülerinden olduğunu göreceğiz.
O, yıllar önce, Kürt halkından bahsettiği için kendine solcu diyenler tarafından FKF kurultayından gürültülü bir şekilde atılmıştır. O, diğer pek çok kendini solcu diye tanıtan gençten farklıdır. Aslında günümüzle değerlendirdiğimizde pek çok benzer şeyin yaşandığı bir süreçten geçerken İbrahimi anıp, onun mücadelesini, direnişini, kavgasını göz önüne alırsak pek çok şey öğreneceğiz.
İbrahim Kaypakkaya, pratik devrimciliğinin yanı sıra, Türkiye'nin sosyalist düşünce dünyasına farklı bir ivme kazandırmış bir teorisyendir. Günümüz gençliği ve demokrat, devrimci çevrelere bu açıdan güncel bir örnektir. Sistemin apolitik, tarihsiz bir toplum yaratma çabalarına karşı o, pratikle pişen bir düşünsel sistematiğe sahiptir. Düşünce yapısını ve yaşamını incelediğimizde FKFden, MDDye ve TKP/ML-TİKKO'ya bir mücadele yaşamını görüyoruz. Bu yönlü kendi düşüncelerini sürekli yenileyen, geliştiren bir yapıya sahiptir. Onu takip ettiklerini iddia edenler gibi dogmatik bir düşünce sistemine sahip değildir.
Günümüz Türkiyesinde temel tıkanma noktalarından olan Kemalizme karşı tavır almıştır. Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan sonra geliştirilen politikaları eleştirmiştir.Maoist bir dünya görüşünü benimseyen İbrahim Kaypakkaya, Mao'nun köylerden şehirlere doğru yayılacak bir devrim anlayışını benimsemiştir. İbrahimin mücadele yaşamına baktığımızda Anadolunun çeşitli yörelerinde köylerde halkı örgütlemeyle uğraştığını görmekteyiz. Günümüz devrimci, demokratik mücadelelerde görülen salt şehirlerle sınırlı kalan mücadele tarzına pratiği ve söylemiyle karşı koyuşun adı olan İbrahim Kaypakkayanın çalışma tarzı demokratik kurtuluş ve özgür yaşamı inşa hamlesinde tüm Ortadoğu halklarına örnek olacak niteliktedir.
Türkiye demokrasi hareketi tarihinde önemli bir yere sahip olan DEV-GENÇin eylem çizgisinin yaratıcılarından olan İbrahim Kaypakkaya, Trakya Değirmenköy'de toprakları için ağaya karşı mücadele eden köylülerin arasındadır. Türkiye tarihinde önemli bir yere sahip olan 15-16 haziran olaylarının örgütlenmesinde İbrahim aktif, öncü rol oynamıştır. Demir-döküm, Sungurlar, Horoz Çivi, Petriks, Ege Sanayi, EAS Akü, Gıslaved, Gamak, Singer, Derby fabrikalarının işçileri İbrahimi yakından tanırlar, kendilerinden biri olarak bilirler.
O, mücadele yürütürken, demokrasi talebinde bulunurken mücadele tarzında ve kişiliğinde demokratik olmayı başarmıştır.Gece sabahlara kadar bildiri basıp, gündüz kavganın en yoğun olduğu yere koşmuştur. Bu yönüyle İbrahimin çalışma temposu yeni süreçteki devrimci görevleri laikiyle yerine getirmenin gerekli vazgeçilmez şartlarındandır.
İbrahim KaypakkayaFKFde ortaya çıkan reformist, parlamenterist anlayışlara karşı tavrın adıdır. Günümüz Türkiye ve Ortadoğu gerçekliğine baktığımızda liberalizmin pek çok siyasi gücü parlementerizmin sahte demokrasi zeminine çektiğini görmekteyiz. Bu yönlü muhalefeti bu yolla sistem içileştirme politikası yürütülmektedir. O yıllarda da TİPteki bazı kesimler şahsında Türkiye devrimci demokrat güçlerine dayatılan bu anlayışları en çabuk görüp tavır geliştirenlerden biri İbrahim Kaypakkayadır. Bu tavır gelişmezse ne DEV-GENÇ oluşabilir ne de sonrasında gelişen eylemlilikler. Salt parlamentoda yürütülen bir siyasi faaliyetin toplumun demokratikleşmesi ve sosyalizm mücadelesiyle hiçbir bağının olmadığını, büyük yanılgıları görmüş tavır almıştır.
Hüseyin İnan:
Hüseyin İnan denince akıllarda kalan temel şey iki arkadaşıyla birlikte idam edilmiş olmasıdır. Yaşama koyduğu son nokta değil aslında yürüttüğü tüm mücadele önemle üzerinde durulması gerektirir. Birlikte idam edilen üç arkadaştan biz bu yazımızda Hüseyin İnanın mücadelesi üzerinde duracağız. Çünkü diğer iki kahramanın önemli bir mücadelesi olmakla birlikte bu örgütsel mücadele içerisindeki konumu itibariyle Hüseyin ayrı bir yere sahiptir.
Hüseyin İnanın siyasi mücadelesi Sosyalist Fikir Klubü (SFK) ve bu derneğin bağlı olduğu Dev-Genç'te başlar. Bu arada TİP'e de katılarak, bu partinin etkinliklerinde yer alır. Aynı dönemde, gerek İstanbul ve Ankara, gerek İzmir ve diğer yörelerde anti-emperyalist eylemlere katılır; ABD 6. Filosuna yönelik eylem ve mitinglerin içinde bulunur. Toprak işgalleri, kırsal yörelerdeki etkinlikler vb. etkinliklere katılır. 1966-67 öğretim yılında, gerçeklesen ODTÜ Hazırlık boykotunun örgütlenmesine önderlik eder. Hüseyin İnan, 1968'de, TİP ve daha sonra MDD içindeki ayrılıklarda, giderek belirginleşen gizli ve dar örgüt fikri doğrultusunda çekirdek bir grup oluşturup, kır gerillası yoluyla anti-emperyalist mücadele verme düşüncesini geliştirmeye çalışır. Ankara, özellikle ODTÜ kökenli olan ve temelini İnan'ın attığı grup, daha sonra THKO'nun çekirdek kadrosunu oluşturacaktır. Aynı yıl İdari Bilimler Fakültesi'nden çıkarılan Hüseyin İnan, ODTÜ yurtlarında kalmaya devam eder. 14 Ekim 1969'da, grubun önemli bir kesimiyle birlikte Suriye üzerinden Ürdün'e, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)'nün asıl gücünü oluşturan El Fetih kamplarına gider. Burada FKÖ'nün yanında İsrail'e karşı savaşır. İsrail içlerindeki karakol baskınlarında bizzat yer alır. Şubat 1970'de Türkiye'ye geri döndüğünde, Diyarbakır-Antep yolunda bir otobüste yakalanır. Diyarbakırda devam eden yargılama sonunda, Ekim 1970'de tahliye olur. Hüseyin İnan Ankara'ya döndüğünde kafasındaki kır gerillası fikri iyice berraklaşmıştır. Benzeri düşünceler taşıyan ve aynı eylem çizgisini benimseyen, başlarında Deniz Gezmiş'in yer aldığı İstanbul grubuyla bir araya gelerek THKO'yu kurar. İnan, kitle hareketleri içinde hemen hiç tanınmayan biri olmakla birlikte, örgütleyici niteliği, insanlarla ilişki kurma becerisi ve kararlılığıyla grup içinde sivrilmiştir. Yaygınlaşan silahlı eylemlere önderlik etmekle kalmaz, bütün eylemlerin bizzat içerisinde yer alır. 29 Aralık 1970'de, Dev-Genç üyelerinden İlker Mansuroğlu'nun öldürülmesi üzerine THKO'nun örgüt olarak kendini ortaya koyduğu Kavaklıdere Polis Karakolu'na yönelik eylem, 1 Ocak 1971'de Türkiye İş Bankası Emek Şubesi soygunu, Amerikan askeri tesislerinin basılarak bir Amerikalının kaçırılması ve daha sonra dört Amerikalının kaçırılması eylemlerinde gösterdiği gözü pek tavrı ve kararlılığıyla THKO'nun varlığında büyük etki sahibi olur. 24 Mart 1971'de Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde yakalanır. 'THKO'nun beyni denebilecek kişidir. Aslında Deniz'den daha çok hareketli önder konumdadır. Çekirdek lider durumundadır. Ama o değişik özeliklere sahiptir. Katiyen geniş kalabalıklar onun ne olduğunu, kim olduğunu bilmezler. O, örgütçü bir kişiliktir. Her şeyin arkasında durur, kendini belli etmez. Hüseyin kendini mahkemede belli eder. Mahkemede savunmanın asıl kısmını Hüseyin yapmıştır. Ona gelinceye kadar Deniz'le bir başka kişi savunma yapmıştır, Onlar yazılı okumuşlardır. O günkü fikirlerini çok net özetlemiştir. Ne için böyle bir harekete kalkıştıklarını anlatmıştır. Düşünceleri ve kafası çok net olan biridir. Hüseyin İnanın mücadele yaşamı boyunca pek çok üzerinde durulması gereken nokta vardır. Ancak günümüz gençliğinin siyaset ve örgüt tarzı konusunda örnek alacağı iki temel konudan biri popülist olmamasıdır. Örgüt lideri olmasına karşı bunu kimseye belli etmeyen bir duruşu vardır. ve örgütün gelişmesinde pratik anlamda da eylemsel ve teorik açıdan en çok çaba harcayan kişidir. Gençlik hareketlerinin yeniden yapılanma sorunlarının tartışıldığı bu süreçte böyle öncülükler önemle üzerinde tartışılması gereken öncülüklerdir. Ayrıca silahlı eğitim almak için gittiği Filistinde Filistin halkıyla birlikte İsraille savaşa girmesi, taşıdığı enternasyonalist ruh örnek alınacak bir duruştur. Günümüzde bırakalım farklı halklar için örneğin Rojava halkına dönük saldırılar karşısında Hüseyince tavır günümüz demokrasi mücadelesinin ön açıcı gücü olacaktır.
Kürdistan Gençlik Hareketi:
Kürdistan gençlik hareketinin tarihini incelerken tüm Kürdistana etkide bulunmuş bir gençlik hareketinin PKK öncesinde çok gelişmediğini görüyoruz. Yerel, parçayla sınırlı kalan hareketler gelişmiş olsalar da tüm Kürdistanı kapsayan bir hareket Önder Aponun öncülüğünde gelişmiştir. Önder Apo bu hareketi başlatırken hem dünya hem de Kürdistanda gelişen hareketleri incelemiş bunların deneyimlerinden yararlanmıştır. PKK bir gençlik hareketi olarak doğmuş, halk hareketi haline gelmiş olsa da gençlik hareketi özünü hep korumuştur. Kırk yıla varan bir mücadelede yüzlerce Önder gençlik kadrosu çıkmıştır. Biz bu yazımızda dört arkadaşı işleyeceğiz.
Ali Çiçek:
Ali Çiçek Hilvanlıdır. Apocu hareketin Kürdistana yöneldiği süreçte hareketle ilişkilenir ve hareketin kadrosu olur. Ali Çiçek denilince genç olması ve 14 Temmuz Ölüm orucu eyleminde şahadete ulaşmış olması ilk akla gelen şeylerdir. Ancak akla gelenler, büyük bir tempo ve kararlılıkla yürütülmüş özgürlük mücadelesini tanımlamak açısından çok yetersizdir.
Bunu gidermek için Ali Çiçekin mücadele yaşamını ana hatlarıyla anlatmaya çalışacağız. Ali Çiçek harekete katıldığına yaşı çok küçük olduğu için arkadaşlar genellikle bildiri dağıtma gibi çalışmalarda görevlendirirler. Ali Çiçek arkadaşın ilk büyük çalışması Kemal Pir arkadaşı urfa zindanından kaçırmaktır. Bu çalışmayı üstlenen grup içerisindedir. Bu görevi başarıyla yerine getirir. Ve mücadele açısından önemli bir görev başarılmış olur. Ali Çiçek 1979da Urfa merkezde bir grup arkadaşla birlikte hayvan pazarındaki kitlelere parti bildirilerini dağıtmaktadır. Bildiri dağıtımının güvenliğinden Ali Çiçek sorumludur. Polis müdahale eder. Engel olmaya ve arkadaşları yakalamaya çalışır. Ali arkadaş polisle çatışarak kurtulmayı başarır. Bu olaydan sonra deşifre olur ve Hilvan çalışmalarına görevlendirilir. O dönem Hilvan çok sıcak bir mücadele süreci yaşar. Hilvan direnişinde kısa sürede halk arasında sevilen bir öncü haline gelir. Önceleri çok genç yaşta olmasından kaynaklı herkes ona Küçük Ali der. Ali Çiçek o dönem Hilvan kırsalında feodal komprador güçlere karşı mücadele etmek için büyük bir hırs ve istek duyar. Ancak yaşının küçüklüğünden dolayı arkadaşlar izin vermezler. Bir gün Bucak'ın feodal eşkıyaları Hilvanın bir köyünü basarlar ve çatışma çıkar. Haber alınır alınmaz köylülerin yardımına gitmek için yurtseverlerden ve partizanlardan bir grup silahlanıp bir traktör römorkuna binerek yardıma gitmeye hazırlanırlar. Ali burada ısrarlı davranır. "Bana da bir silah verin, ben de çatışmaya geleceğim" der. Ancak tüm ısrarlarına rağmen Bedran(Mehmet Sevgat) arkadaş kendisine silah vermez. O döneme kadar kırsal alanda çatışmalara katılmadığı için tecrübesizdir. Bundan dolayı da kendisine bir zarar gelmesini istemez. Ama Ali ısrarından vazgeçmez, en sonunda bir partizan onu ikna etmek için; "Silah kalmadı, onun için seni götüremeyeceğiz. Bir başka zaman gelirsin" der. Ali de bunun üzerine kimsenin rağbet etmediği bir İngiliz mavzerini eline alarak "Ben bu silahla geleceğim" der. Yurtseverlerden biri "Ali, o mavzer senin boyundan uzun" diyerek vazgeçirmeye çalışırsa da Ali, kararlı davranarak İngiliz mavzeriyle Bucaklar'a karşı çatışmaya gider. O'nun bu ısrarı karşısında Bedran yoldaş da bir şey yapamaz. Ve artık elinde İngiliz mavzeriyle Ali'nin kararlılığına cesaretine, partiye olan inanç ve mücadele azmine tanık olan yurtseverler onun bu yiğit ve kararlı tavrını her yerde anlatırlar. İngiliz mavzerini eline alıp Bucaklar'a karşı nasıl korkusuzca çatışmaya gittiği halk arasında dilden dile anlatılır. Halk O'nun bu cesaretini birbirine anlata anlata, öve öve, hem Ali'ye olan sevgisini dile getirir hem de O'na sahiplenmiş olur. Bu olaydan sonra Hilvan halkı O'na "Küçük Ali" yerine, taşıdığı silah ve olaydan dolayı "İngiliz Ali" demeye başlar.
Hilvan içinde yapılan birçok askeri ve diğer protesto eylemlerine hem yönlendirici olarak ve hem de fiili olarak katılır. Ve başarıyla gerçekleştirir. Hilvanda 21 Mart Newroz kutlamalarını organize eder. En yoğun eylemlilik süreçlerinden biri de 1980de özgürlük hareketinin yakalanmalar ve şehadetler karşısında mücadeleyi yükseltmek için ilan ettiği Kızıl haftadır. İşte bu haftaya Hilvan adliye binasına sabotaj eyleminden, çeşitli ajanların, polislerin cezalandırmasına kadar her güne birkaç eylem sığdırabilen bir militandır Ali Çiçek. Ali Çiçek arkadaşın yaptığı yönettiği eylemler saymakla bitmeyecek gibidir. Aslında günümüzde demokrasi mücadelesi yürüten sivil güçler hem de gerilla güçlerinin Ali Çiçekin yaşamını dikkatle incelemeleri gerekir. Her fırsatta en uygun eylemi yapabilmek, yaptığını hiç yeterli görmemek Ali Çiçekin ayırt edici özelliğidir.
Ali Çiçek hareketin tüm kadroları yurtdışına çekme kararı gereğince yurtdışına çıkmayı beklediği bir süreçte Urfada yakalanır. O dönemin en yoğun işkencelerine maruz kalır. Her devrimci için en önemli sınav alanlarından biri işkencehanelerdir. Orada devrimcinin ne denli ideallerine bağlı, inançlı, kararlı, cesaretli, direngen olduğu ortaya çıkar. Ali Çiçek genç yaşına rağmen işkenceci polislerin tüm baskı ve işkencelerine çok net cevaplar vermiştir. Ben Ali Çiçekim ben hiçbir sırrımızı size vermem benim görevim budur. Sizin göreviniz de bana işkence yapmaktır. Benim görevim direnmektir. Ben partiden bunu öğrendim.demiştir. iki ayı aşkın süre devam eden işkencelerde hiçbir şey söylememiştir. Parti görüşlerini her ortamda savunmuştur. Ali Çiçekin bu tavrı tutuklanma ihtimalinin her zaman olduğu tüm demokrasi güçlerince her zaman uygulanması gereken bir tavırdır.
Bu yaklaşımı götürüldüğü Amed zindanında da devam etmiştir. Tarihin en ağır işkenceci zindanında Amedde her şeye rağmen onurlu direnişçi duruşun sahibi olmuştur.
Baskı ve işkencelere karşı O'nun kahramanlığının özü, Kürdistan halkının tarihi ve halkın mevcut ortamda içinde bulunduğu koşullarla bağlantılı bir olaydır. O'nun eylemini bu gerçeklik içinde değerlendirmek gerekir.
Kürt halkı binlerce yıldan beri özgürlüğünden yoksun bırakılmış, köleliğe mahkum edilmiş, mazlum, emekçi bir halktır. Mevcut koşullarda ise düşman onu tarih sahnesinden silmek için tüm yöntemlere başvurmaktadır. Burada bir halkın kaderi söz konusudur. Ya düşmanın bu olağanüstü uygulama ve çabaları sonucunda yok oluşa gidecek ya da olağanüstü bir karşı koyuşla, bir kahramanlıkla düşmanın uygulamaları boşa çıkartılarak halkın kaderi tersine çevrilecektir. Tarih Amed zindanlarında böyle bir ikilem dayatmıştır. Bu ikilemi var oluşa evrilten direniş sayesinde otuz yılı aşan bir mücadele var olmuştur. Eğer dağlarda binlerce gerilla halen mücadele yürütüyor, sokaklarda, meydanlarda milyonlar yürüyebiliyorsa bu Ali Çiçek ve arkadaşlarının duruşundan kaynaklıdır. Ali Çiçeki Özgürlük hareketinin kızıl yıldızı yapan yaşamının her anında bir an bile terk etmediği devrimci duruşu ve coşkulu yürüyüşüdür.
Edip(Cafer Demirel) :
Özgürlük hareketi Amed Zindanında gelişen direnişle doğrultu kazanmış, 1984 Eruh eylemiyle büyük bir hamle yapmış, Kürt halkının zihninde oluşmuş ön yargıları parçalamıştır. Bunun sonucu olarak hızla kitleselleşmiş, bir halk hareketi haline gelmiştir. Tabi bunda PKKnin özünde bulunan gençlik hareketi olmasının payı büyüktür. Bu gençlik özünün daha örgütlü bir şekilde hareket etmesi ve tarihi rolünü oynaması için 1987de YCK ismiyle örgütlenmeye başlamıştır. YCK şehirlerde yarattığı örgütlenme ve eylemlilikle mücadeleye önemli bir dinamizm katmıştır. YCK hem eylemlilik ve örgütlülüğü hem de mücadelenin pek çok alanına akan kadrolarıyla bir efsane haline gelmiştir. YCKde yer almış Şehit Hogır, Şehit Erdal, ŞehitDılxwaz, Şehit Ali İhsan ve daha ismini burada sayamadığımız yüzlerce öncü kadro Kürdistanın dört bir yanında hem halk örgütlemesi hem de gerilla örgütlemesinde, Kürdistan özgürlük hareketinde önemli gelişmeler yaratmışlardır. YCK denilince pek çok arkadaş akla gelir. Zorlandığımız temel konu hangisini işlemek gerektiğiydi. Cafer Demirel arkadaş YCKde kadrolaşmış ve YCKdeöncü konumda mücadelesini yürütürken şahadete ulaşmış bir arkadaş olarak bu yazıda işleyeceğimiz arkadaştır. Halen gençlik hareketi denilince, YCK denilince ilk akla gelen süreç 1990lı yıllardır. Ve İstanbuldur. O dönemin YCK öncülerinden biri Cafer Demirel arkadaştır.
Mücadelenin Türkiye metropollerine yansıması öncelikle öğrenci gençlikte büyük bir yankıya dönüşmüştür. Kürdistanlı öğrenciler sömürgeci faşist rejimin 12 Eylül koşullarında oluşturduğu psikolojik ortamı gerilla savaşının da etkisiyle kırma çabası içerisine girmiştir. Cafer arkadaş1987-8 yıllarında YCK çalışmalarına girmiştir.
1990 Yılının kışı bitmek üzeredir. Birkaç hafta sonra başlayacak Nusaybin-Cizre serhıldanlarının, Kürdistanda tarihin gidişatını değiştirecek gelişmelerin arifesidir. Türkiye devrimci gençlik gruplarıyla ortak hazırlanan bir forumda Yurtsever Gençlik adına Cafer arkadaş konuşmuştur. İstanbul üniversitesi merkez kampüsünde, iktisat ile siyasal bilgiler fakülteleri arasındaki meydanda soğuk havaya rağmen 400-500 civarında öğrenci toplandığı bir meydanda Cafer Demirel (Edip) arkadaş Kürdistandaki mücadeleyi anlatan, gençliği aktif mücadeleye çağıran ve sol grupların sosyal şoven anlayışlarından dolayı mücadeleyi görmezden geldiğini eleştiren bir konuşma yapar.Heyecanlı ve ajitasyon yüklü bir konuşmadır. Kendine güveniyle dikkatleri üzerinde toplamıştır.
Yurtsever öğrenci gençliğin örgütlenmesinde gizlilik kurallarına oldukça fazla riayet edilirdi. O denli ki, sınıf arkadaşları bile bazen birbirlerini farklı örgüt evlerinde görünce şaşırırlardı. Bu durum bir yönüyle çalışmanın ciddiyetini gösterirken, diğer yandan çalışmanın kendi potansiyeline ulaşmasını engellemekte, hatta bazen kendi adına eylemsellik geliştirmeyi olumsuz yönden etkilemektedir. Bu durum gençlik içinde de tartışılmakta ve aslında bir çıkış aranmaktadır. Çünkü oldukça profesyonel örgütlenmiş bir gençlik örgütü vardır. Kürdistandaki gerilla savaşı, serhıldan sürecinin başlaması bu yönüyle gençliğin de artık örgütlü mücadelesini diğer grupların dışında ve kendi inisiyatifi ile geliştirmesinin ortamını yaratmıştır. Bu anlamda 1990 Newrozu binleri aşan bir ögrenci topluluğuyla kutlanmıştır. Bu bir çeşit rüştünü ispat durumu olmuştur.
1990 yılında Mahsum Korkmaz akademisine gitmiş bir devre eğitim gördükten sonra 1991 baharında gençlik çalışmaları için İstanbula gelmiştir. Hem öğrenci gençlik hareketinin örgütsel durumuna hakimiyeti hem de öğrenci gençliğin karakterini iyi tanıdığı için kısa sürede aktif bir şekilde çalışmalara katılmış, büyük gelişmelere öncülük etmiştir.
Cafer arkadaş öğrenci çalışmasına eğitim çalışmalarından başlamıştır. Gruplar halinde, öğrencilere siyasi eğitim vermiş, örgütsel sorunları tartışmış ve tüm üniversitelerin, hatta fakültelerin komitelerine varana dek tüm kadroları kapsayan bir eğitim çalışması yürütmüştür. Bu eğitim çalışmaları ile örgütsel yapının daha iyi çalışması ve genişlemesi sağlanmıştır. Bununla birlikte yeni tarz gençlik eylemselliği gelişmiştir. Büyük gruplar halinde yapılan sokak eylemliliklerinin yanında, özellikle akşam ve geceleri koordineli eylemliliklerle aynı gece, aynı saatte bazen yüz, bazen daha fazla noktada eylemlilikler geliştirilmiştir. İkişer-üçer kişilik eylem gruplarıyla önceden belirlenen hedefler vurulmakta ve aynı şekilde koordineli bir şekilde geri çekilme sağlanmaktadır. Hem eğitim hem de bu eylem tarzı Cafer arkadaş tarafından geliştirilmiştir. Bununla gençliğin siyasal ve örgütsel bilincinin gelişmesi sağlanmış, hem de gençlik eylemsel kılınmıştır. Cafer Demirel arkadaşın çalışmalarında görülen üçüncü özellik de üniversite gençliği ile sınırlı kalmamasıdır. Pek çok alanda öğrencilerin sınıfsal yapılarından kaynaklı üniversite öğrencileriyle sınırlı kalan YCKnin tüm Kürdistan gençliğinin örgütü kılan öncülüğü Cafer arkadaş başarıyla yürütebilmiştir. Başta lise gençliği olmak üzere, bazı mahallelerde ve işçi gençlik arasındaki örgütlenmeler, komiteleşmeler Cafer arkadaşla başlamıştır. Metropollerdeki Kürdistan gençliğini YCKde örgütleyip, mücadeleye katma, gerillaya yoğun katılımların sağlanması temel bir çalışma niteliğinde olup bu konuda da oldukça başarı sağlanmıştır.
Eğitim ve eylem politikasını geliştirilmesi, gençlik çalışmasının temel ihtiyaçlarını tespit ettiğinin göstergesidir. Gençlikte bilinç ve eylemsellik birbirini besleyen durumlardır. Dolayısıyla Cafer arkadaş dönem taktiğini gençlik örgütüne taşırma ve uygulamada büyük bir başarı sağlamıştır. Bunun bir sonucu olarak YCK en çok bu dönemde büyümüş ve gelişmiştir. Bunda arkadaşın kişisel özelliklerinin de payı vardır. Sürekli güleryüzlü olması ve her arkadaşla birebir ilgilenmesi tüm arkadaşlar üzerinde olumlu bir atmosferin oluşmasını sağlamıştır. YCKnin örgütsel disiplinini bozmadan potansiyeline ulaşmasını sağlaması için büyük bir çaba içerisinde olmuştur. Bunda da ciddi başarılar sağlamıştır. Öğrencilerin korsan gösteri dedikleri eylemlerin hem sayısı artmış hem de bu gösterilere katılım nicelik olarak artmıştır. Sadece söyleyen değil eylemleri bire bir yapan bir öncüdür O. Kişiliğinde yarattığı eylemciliği tüm gençlik örgütüne hakim kılmayı başarmıştır.
İki arkadaşıyla birlikte Zeytinburnunda gerçekleştirdikleri bir eylemden geri çekilirkentakibetakılır. Polisle yaşanan temas sonucu çıkan çatışmada yaralı olarak düşmanın eline geçer. Nasıl ki Cafer arkadaş düşmanı tanıyorsa, düşman da onu biliyor, tanıyordur. İşkenceyle katledildiğinde 1992 Newrozuna birkaç gün vardır.
YCK bu değerli komutanını hiçbir zaman unutmamıştır.
Gülnaz Karataş(Beritan)
Erkek egemen tarih anlayışının sonucu olarak tüm alanlarda olduğu gibi kadınların gençlik hareketlerindeki rolleri hiç görülmek istenmez. Tarihte hemen hemen hiçbir kadın gençlik hareketi yoktur hissi ve algısı yaratılmaya çalışılır. Oysaki gençlik hareketlerinin her zaman önemli bir kısmı kadınlardan oluşur. Bu zihniyetin sonucu yaptığımız okumalarda isim düzeyinde gençlik hareketlerinde öncü olan kadın göremesek de bunun erkek egemen tarih yazımının bir sonucu olduğunu biliyoruz. Ancak Kürt Özgürlük hareketi bu tarihi kabul etmemiş buna karşı da mücadele etmiştir. Sakine Cansızla başlayan, Çiçek Selcan, Sultan Yavuz, BınevşAgal, Gülnaz Karataş, Sema Yüceyle devam edip, (Yerivan) Gülistan Basutçuya, ve ismini sayamadığımız yüzlerce öncü kadro hem Kürdistan hem Ortadoğu kadını hem de gençliğinin örgütlenmesinde büyük katkıları olmuştur. Sakine Beselerin isyancı geleneğini bugüne taşımıştır. BınevşAgal Cizrede söndürülemeyen bir başkaldırı ateşi yakmış, Beritan(Gülnaz Karataş) en zor koşullarda bile nasıl yaşamalıyı çok net biçimde ortaya koymuştur. Yerivan(Gülistan Basutçu) canlı kalkan eyleminde halkın barış isteminin fedai militanı olmayı bilmiştir. Her biri gerek halk içinde yürüttükleri çalışmayla, gerekse de gerillada yürüttükleri çalışmalarla gençlik hareketinin gelişmesinde büyük katkıları olmuştur. Eğer şimdi Kürdistan kadını Ortadoğu ve dünya kadın hareketine ilham kaynağı olacak bir düzeye geldiyse ismini sayamadığımız yüzlerce genç kadının emeğini görmek önemlidir. Özgürlük hareketinin kırk yılının her anına büyük etkileri, katkıları olan bu yoldaşlardan hangisini kaleme almak bizim açımızdan gerçekten zordur. Önder AponunBeritanı özgürlük hareketinin Jan Darkı olarak tanımladı. Pek çok çözümlemede yaşama katılımının her anını değerlendirmiştir.
Beritan arkadaş İstanbulda üniversite öğrenimini görürken YCK ile tanışır ve kısa sürede örgüte profesyonel olarak katılım kararı verir. Dersim kadınının boyun eğmez özelliklerini yaşamının her anında gururla taşıyan bir yapıya sahiptir Beritan yoldaş. İstanbulda gençlik çalışmalarında bir süre kaldıktan sonra büyüyen gerilla savaşına katılmak gerekiyordur. Beritan yoldaş gereğini hiç tereddüte girmeden yapmıştır. Bir an bile arkasına bakmadan nişanlı olmasına rağmen, en büyük aşkın halka ve yüce değerlere olan aşk olduğunu bilerek yürümüştür dağlara.
Gerillaya geldiğinde başarılı bir gerilla olmanın dağ yaşamına adapte olmaktan, kendini eğitmekten geçtiğini bilerek kendini her an eğiten bir militan olmuştur.HevalBeritan, yoldaşlarıyla ilişkilerinden, silahını tutuşuna kadar her anı özenle örülmüş, yapılandırılmış bir militan kişiliktir. Dağda bir süre basın çalışmalarında kaldıktan sonra Güney savaşı başlamıştır. Özgürlük hareketini yok etmek için oligarşik devlet güçleriyle işbirlikçi feodal KDP güçlerinin saldırılarına karşı Kürdistan gerillası büyük bir direniş sergilemiştir. Bu savaşta Beritan arkadaş takım komutanı olarak görev yapmıştır. Osman şahsında açığa çıkan teslimiyetçi yaklaşımın yaşandığı günlerde Beritan yoldaş yaşanan bir çatışmada son mermisine kadar savaşmış daha sonra silahını imha ederek kendini uçurumdan atmıştır. Bu çizgi Kürt halkının yaşam felsefesi olmuştur. Önder Apo bunu daha sonra şöyle formüle etmiştir. YA ÖZGÜR YAŞAM YA HİÇ!
Beritan yoldaş bu felsefenin en kritik zamanda uygulayıcısı olmuştur ve böylelikle Beritanyoldaşdünyanın dört bir yanında egemen sistemin saldırıları karşısında farklı bir yaşam arayışı olan milyonlarca gence sönmeyen bir meşale olmuştur.
Emrah Bayer (Baz Mordem)
Baz arkadaş Kürdistan özgürlük hareketinde YCKdenKomaleyenCiwan örgütlenmesine geçiş sürecinde öncülük yapmıştır. 1998de okuduğu İstanbul Marmara Hukuk fakültesinde YCK ile tanışıp kısa süre içerisinde aktif bir kadro olarak çalışmalara katılmıştır. Romanyada yapılan bir eğitim devresine katıldıktan sonra daha büyük sorumluluklar üslenerek tekrar Türkiye çalışmalarına katılmıştır. Özgürlük hareketinin paradigma değişimiyle yaşadığı zorlanmaları gençlik hareketi de yoğun bir şekilde yaşamıştır. Baz yoldaş, nasıl bir örgütlenme, nasıl bir eylem konusunda yaşanılan arayışların ve denemelerin içinde gelişen bir örgütlenmenin her zaman en önünde yürümüştür. Kürdistan gençlik hareketinin 2000 sonrasında yaptığı en büyük eylem olan Anadilde eğitim kampanyasının fikrini ilk O ortaya atmıştır. Tabi sadece fikri ortaya atmakla kalmamış bu kampanyanın örgütlenmesinde en yoğun çaba harcayanlardan biri olmuştur. Ki bu eylemin en etkili bir şekilde örgütlendiği Marmara bölgesindeki üniversitelerin genel sorumlusu Baz arkadaştır. Daha sonra sadece İstanbul ve birkaç büyük üniversitede örgütlü olan üniversite gençlik örgütünün Karstan, Siirte, Trabzona, Edirneye pek çok yerde örgütlenme hamlesinin başlatıcılarındandır. 2002-2003 yılında Kürdistan bölge sorumlusu olarak çalışma yürüttüğü dönemde Amedde örgütlediği 15 Şubatı protesto eylemleriyleAmedde bir sinerji yaratmıştır. Üniversite gençliğinin bir kenti harekete geçirebilme potansiyeli en iyi o eylem süreciyle görülebilmiştir. Aynı süreçte Dicle Üniversitesinin başlattığı ve Türkiyenin pek çok üniversitesine yayılan(56 üniversiteye yayılmıştır) üniversitemi istiyorum adlı kampanyanın koordinesidir. Bu kampanya hem üniversitelerin demokratikleşmesi, yökün kaldırılması ve anadilde eğitimde üniversite öğrencilerinin ısrarını gösteren bir eylemdir. Bölgede yaşanan gelişmeler, tüm Kürdistan ve Ortadoğuya öncülük edecek bir gençlik hareketinin geliştirmesi ihtiyacını doğmuştur. Tüm Kürdistandaki gençlik hareketlerini bütünleştirecek, Kürdistan gençliğini birlikte hareket etmeye yöneltecek hareket olma iddiasıyla TECAK ismiyle yani Kürdistan özgür gençlik hareketi olarak örgütlenmiş daha sonra yaptığı ikinci Kongreyle KomeleyenCiwana dönüşmüştür. Baz yoldaş YCKdenTECAKa, TECAKtanKomaleyenCiwana Kürdistan gençlik hareketinin gelişiminde önemli bir yeri vardır. Özgürlük hareketinin iç tasfiyeyi yaşadığı süreçte gençlik hareketi de bu tasfiyecilikten etkilenmiş ancak Baz yoldaş Önderlik çizgisinde yürümekte ısrarlı olmuştur. Bu tasfiyecilerin alanlardaki etkisini yok etmek için Kuzey Kürdistanda başlatılan Önderlik Siyasi irademdir kampanyasının başlaması ve gelişmesinde önemli katkıları olmuştur. Gençlik hareketindeki çalışma temposu ve tarzından dolayı KCK yürütme konseyi üyeliğine seçilmiş, bu görevi de başarıyla yürütmüştür. Gençlik hareketinin toplumun öz savunma gücü olarak örgütlenmesinde, serhıldanların geliştirilmesinde büyük çaba harcamıştır. Sekiz yıl süren gençlik örgütü çalışmaları ardından 2006 yılının son baharında HPGye katılmış, gençlik hareketinde kazandığı örgütsel birikim ve dinamizmi HPGye taşırmasını bilmiştir. Mahsum Korkmaz Akademisinin eğitim devresine kurul olarak katıldıktan sonra Botan alanına geçmiştir. Yıllarca Botan sahasının Haftanin, Hakkari, Başkale alanlarında halkın savunma gücü olarak gerillanın örgütlenmesinde yer almıştır.
Baz yoldaş on yıla büyük başarılar sığdırmış bir gençlik hareketi önderidir. On yıl gibi bir süreye Kuzey Kürdistan üniversite gençliğinin örgütlenmesinden, tüm Kürdistandaki gençlik hareketlerinin örgütlenmesi çalışmalarında öncü düzeyde sorumluluklar üslenmiştir. Büyük başarılar elde etmiştir. Sürecin gerillaya katılımı gerektirdiği anda HPGye geçmiş, Kürdistanın en büyük gençlik örgütü olan HPGye katılmış, hiç bitmeyen enerjisiyle üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmiştir. Baz yoldaş bulunduğu her alanda yeni kadro katılımı ve eğitimini temel bir çalışma olarak ele almıştır. Gençliğin örgütle güçleneceği, özgürleşeceğini, örgütü büyütmenin gençliği daha fazla eğitmekten ve örgüte katmaktan geçtiğinin bilinciyle var gücüyle çalışmıştır.
Sonuç:
Egemen tarih yazımının bir sonucu olarak insanlık tarihinde önemli katkıları olmuş pek çok öncünün ismi yoktur. Bu yazımızda en zorlandığımız şey bu tarih yazımının yarattığı sonuçlardı. Bir de yazımızın sınırları olduğundan kaynaklı pek çok gençlik önderini işleyemedik. Bu konu bir yazıyla ancak ana hatlarıyla yazılabilirdi. Her bir genç önderin onca kitabı, onlar üzerine yazılmış onca kitap varken kısa bir yazıyla bunları işlemek gerçekten çok zordur. Deniz Gezmiş, Orhan Yılmazkaya, Haki(Senar Mete), Hüseyin Çelebi ve daha ismini burada yazamadığımız yüzlerce kahramanın yaşamı topluma mal edilmek, anıları ve umutları yaşatılmak zorundadır. Bu bizlerin temel görevidir.
Sonuç olarak şu söylenebilir. Egemenlerin tüm hakikat çarpıtmaları, gizlemelerine karşı hakikat arayışında genç önderler insanlık için büyük bir miras bırakmışlardır. Gençlik toplumun ümididir denir. Eğer toplum varlığını koruyor ve demokrasi mücadelesi sürüyorsa gençliğin bu özünden kaynaklıdır. Ancak tarihsiz bir ümit kalıcı ve somut olamaz. Topluma ümit olabilmek tarihini bilmekten geçer. İşte bu yazı bu tarih bilme çalışmasına bir damla bile olsa katkı sunmak için yazıldı.
***
(1) Aktaran (Che ve yeni devrimci insan yazısında VuTrung My)
(2)Aktaran (Che ve yeni devrimci insan yazısında VuTrung My)
(3) Bianet(Bağımsız iletişim-haber sitesi) - Açlık Grevi: İrlanda Deneyimi - Çeviri: Başak Can, Samet Çamoğlu