KDP ZİHNİYETİ
14 Tebax 2014 Pêncşem
IŞİDin Rojavaya dönük saldırılarına KDP hep sessiz kaldı. Bununla da yetinmedi, destekvari yaklaşımlarda bulundu...
Deniz MARDİN
KDP zihniyeti hiçbir zaman Rojava demokratik halk devrimini hazmedemedi. Bunu için hep karşısında durdu. Karşıt birçok faaliyet içine girerek zayıflatmaya çaba sarf etti. Dış ilişkilerini Rojava karşıtlığı üzerinde kurdu. Kendisine yakın basın-yayın üzerinden yoğun karalama faaliyeti yürüttü. Hatta bunun için özel bir tv kanalı bile kurdu. Devrim karşıtlarıyla gizli-açık ilişkiler içine girdi. Güç verdi. Bunların hiçbiri tutmayınca oradaki halka ambargo uygulayarak açlığa terk etti. O da yetmedi, hendekler kazarak Rojava halkı başta olmak üzere demokratik devrimine karşıtlığını düşmanca tutumlara kadar vardırdı. Aynı KDP, IŞİDin Musul saldırısında kendisine bağlı olanlar dahil binlerce Kürdü savunmasız bırakarak tek bir kurşun bile sıkmada ölüme terk edip güçlerini geri çekmiş oldu. En son binlerce Ezidi Kürdü, Şii Türkmeni, Sünni Arapı yine tek bir kuruşun sıkmadan IŞİD çetelerinin insafsızlığına terk ederek güçlerini geri çekmiş oldu. Bunun sonucu olarak IŞİD istediği şekilde katliamlarına yenilerini eklemeye başladı. Şengalde yeni bir insanlık trajedisi bu şekilde yaşanmış oldu.
Bundan bir süre önce bağımsız bir Kürt devletinden bahseden Barzani, yaptıkları ile söyledikleri arasında ne denli ciddi çelişki içinde olduğu en yalın bir şekilde ortaya çıkmış oldu. KDP güçlerinin içine girdiği ve Kürt Halkının dört parçada da tepkisini çeken, Şengal ve Ezidi halkına ihanetinden sonra Barzaninin önemli açıklamalarda bulunduğu basına yansıdı. Açıklamalarını dinleyenlerin mutlaka dikkatlerini çekmiştir. Barzaninin en ilginç vurgusu, şimdiye kadar belli hassasiyetlerle hareket edip savunma pozisyonunda kaldıklarına ilişkin olanıydı. Devamla Barzani, bundan böyle saldırı stratejisini esas alacaklarını belirtmiş olsa da bu saate kadar da YPG ve HPG güçlerinin dışında IŞİDe karşı çatışma pozisyonunda olan herhangi bir güç yoktur. Gelen haberler de bu gerçeği doğrulamaktadır. Barzaninin dünkü açıklamaları aynı zamanda büyük bir itiraftı. Bunun daha iyi anlaşılması için Barzaninin hassasiyet vurgusu üzerinde durmak gerekir.
Barzani açık bir şekilde, Rojava Halkı başta olmak üzere IŞİDin kendisi dışındaki Kürtlere, diğer etnik gruplara yaptıklarına bilinçli ve planlı olarak uyguladıkları strateji gereği göz yumdukları anlaşılmaktadır. İkinci olarak Musuldaki Kürtler ve diğer grupların IŞİDin insafına terk etmelerini de yine aynı stratejinin gereği olarak yaptıklarını itiraf etmiş oldu. Üçüncü olarak da Ezidileri de aynı siyasetin kurbanı yaptıkları anlaşılmaktadır. Tedbir alınmaması halinde kurban verme sırasının Mahmur halkı başta olmak üzere diğer sorunlu bölgelerdeki Kürtler, Türkmenler, Şiiler, Süryaniler ve diğer gruplar olacağı aşikardır. Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere Barzani siyaseti beni ısırmayan yılan bin yıl yaşasın siyasetidir. Yani direkt kendisine ve ekonomik çıkarlarını hedeflemeyen saldırıları kendisine dönük saldırı saymadığı ortaya çıkmıştır. Bu durumda herhalde Barzan mıntıkasına saldırılmadıktan sonra KDP diğer Kürtlere yapılacak saldırıları kendisine saldırı olarak algılamamaktadır. Böyle olunca da nerde olursa olsun, ister Kürdistanda ister yanıbaşında Kürtlerin, Türkmenlerin, diğer etnik grupların kanına girilmiş olunsa dahi KDP için yine de iyi geçinebilinir, tenezzül edilebilinir unsurlar olarak görmektedir. Nitekim pratikte yaşanan da bu oldu.
IŞİDin Rojavaya dönük saldırılarına KDP hep sessiz kaldı. Bununla da yetinmedi, destekvari yaklaşımlarda bulundu. IŞİD, Musula saldırdı, oradaki Kürtler başta olmak üzere diğer etnik ve dini grupların kanına girdi, KDP buna da sessiz kalmayı yeğledi. Şengalde bu gün aynı siyasetin sonucu olarak büyüt bir insanlık trajedisi yaşanmaktadır. Bunun da sorumlusu mevcut KDP siyasetidir. Bu zihniyet yarın devlet kursa, bunun nasıl bir devlet olacağını şimdiden görmek mümkündür. Bu devlet, diğer parçalardaki Kürtler katledilse de sessiz kalacaktır. Yine diğer parçalardaki Kürtlerin özgürlük mücadelelerini kendisi için tehdit sayacak, karşıt duran güçlerle rahatlıkla işbiriliği içinde bulunabilecektir. Yaşanacak trajedilere sessiz kalacak, oralı bile olmayacak, gereken hassasiyetleri gösterecek, savunma stratejisini uygulayacaktır. Bu zihniyetin insafına kalmakla, IŞİDin zulmüne maruz kalmak arasında bir fark olabileceğini düşünebilir miyiz? Şimdiye kadar yaşanan pratikler bize bunu ispatlamış olmuyor mu?
Konunun anlaşılması açısından daha somut bir örnek verelim. 2002 yılında, Diyanaya yakın Serdabe kasabasında üst düzeyde bazı KDP sorumlularıyla son derece gergin ve hararetli bir tartışmamız olmuştu. Tartışmaların bir yerinden sonra, artık söyleyebilecekleri bir şeyleri kalmayınca, en son söyledikleri bu gün yaşananların çok daha net ve anlaşılır kılan bir söylemleri olmuştu. O zaman şunu söylemişlerdi. Kürdistan kurulacaksa, biz kuracağız, bizim dışımızda hiçbir gücün kurmasına tahammül göstermeyeceğiz gibi buna izin de vermeyeceğiz. Bunun için gerekirse cahş bile olup, kurmak isteyenlere karşı savaşmaktan da geri durmayacağız. İşte bugün olanlar da bu zihniyetin tezahüründen başka bir şey değildir. Bu zihniyetin felsefesi, az olsun benim olsun felsefesidir. Benim olana karışmayın, bunun dışında benden ne dilerseniz dileyin emrinize amadeyim anlayışının ta kendisidir.