ZARARIN NERESİNDEN DÖNÜLSE KARDIR
14 Tebax 2014 Pêncşem
Bu kadar vahşetin yaşandığı bir yerde taraf olmamak, sessiz kalmak ya da yanlış tarafa taraf olmak, insanlığın yitirilmesi, vahşete ortak olmak değil de nedir?
Deniz MARDİN
Zararın neresinden dönülse kardır sözü kafaları çok geç çalışanlar için söylenmiş bir söz olsa gerek. Bu açıdan bu söz herkes için geçerliliği olan bir söz değildir. Önemli olan böyle bir söze muhatap olmamak ve kendisinde bu sözü geçersiz kılabilmektir. Erdemliliğe yakışan da budur. Ancak insanoğlu bazen kendi bildiklerinin yanlış olduğunu pratik tecrübede öğrense de yanlışların esiri olmaktan kendisini kurtaramıyor. Öyle ya; her koşulda birilerinin seni esir almasıyla esir olmuyorsun. En büyük esaret kişinin kendi kendisinin tutsağı olmasıdır. Kendi kendinin esiri olanlar verili olanı sorgulamazlar. Sorgulamayı başarsalar da gereğini yapmaya cesaretlerini yitirmiş olurlar. Bunun sonucu olarak da debelenip dururlar. Bununla da kalmaz, bu debelenmeyi bir marifetmiş gibi bellemeye başlamış olurlar.
Bunun için pişmanlığın fayda getiremeyeceği, zararın bir yerinde dönmenin kar olacağı sözü söylenmiştir. Bunu bile beceremeyenlerin aklından kuşku duymak lazım. Kim mi bunlar? Doğru yaşamayı bilmeyen, doğru ve sağlıklı düşünüp yerinde pozisyon alamayanlar her kimse onlardır. Hakikati yok sayıp hakikate karşı gelenlerden bahsediyoruz. Bölgenin en büyük gerçeğinden biri olmuş Rojavadaki devrimci-demokratik halk devrimine körce bakanları kastetmekteyiz. Rojava devrimi bölgedeki halkların sahip çıkması gereken bir onur kaynağıdır. Özgürlük seçeneğidir, çözüm perspektifidir. Bu gerçeği kabul etmemekte ısrar edenler, hakikat yolundan kopmuş, sırtlarını hakikate çevirmiş olanlardır. Bölgede; halklar, dini gruplar, farklı kültürler; özelde de kadın iradesi ve özgürlük mücadelesine karşı en büyük tehlike IŞİD, onu besleyen hegemonik güçler ile onun bölge uzantıları olduğuna kuşku yoktur. Mevcut durumda IŞİDin baş edemediği tek güç YPG ve YPJ direniş güçleridir. Bu kahramanca direniş sayesinde az da olsa vicdanlarımızla yüzleşebilmeye cesaret etmiş olmuyor muyuz? Şayet bu direniş olmasaydı tüm bölge için tehlikenin gelebileceği sınırları hayal bile edemeyiz.
Bazen anlamanın bir diğer yolu da olmamış olanı olmuş gibi ele almak ve ona göre değerlendirmektir. IŞİDin yaptığı insanlık dışı katliamlara maruz kalmış insanların yerinde kendini düşünmek, bir ana-baba olarak, bir kadın olarak, henüz hayatının baharını yaşayan bir çocuk olarak, evini, yurdunu, her şeyini geride bırakmak zorunda kalıp belirsizliğe doğru göç etmek zorunda kalan insanlar olarak düşünmeyi bilmeyenler Rojava direniş gerçekliğini de bilemezler. Asıl terör vicdanların körleşmesi değil de nedir? Bu kadar vahşetin yaşandığı bir yerde taraf olmamak, sessiz kalmak ya da yanlış tarafa taraf olmak, insanlığın yitirilmesi, vahşete ortak olmak değil de nedir? Her gün haberlerde şu kadar çocuk açlık ve susuzluktan hayatlarını kaybetti denilirken, çocuklarımızın yüzüne bakmanın ikiyüzlülükten farkı var mı? Her gün bu kadar kadına zorla el konulurken, kadına karşı samimi olduğumuzu onlara inandırabilir miyiz? İnsanlık yanıbaşımızda bu denli büyük trajedileri yaşarken kendi insanlığımızdan bahsedebilir miyiz? Bu denli bir düşüşe tahammül göstermek ne denli parçalandığımızın, insanlığımızla karşıt hale geldiğimizin bir ifadesi olmuyor mu? İnsan doğru şeyler yaptığına inandığında gönlü huzur dolar, kendisiyle barışık olur. Samimi ve içte davranmaya başlar. Kendisini güvende sayar, çevresine de aynı güveni vermiş olur. Peki, biz kendimizi böyle hissedebiliyor muyuz? Ama eminim ki, şu an IŞİDe karşı mücadele içinde olan her YPG ve YPJ savaşçısı kendisini bu şekilde hissetmektedir. Bundan aldığı güçle de en zor koşullarda insanlık vazifesini yerine getirmenin huzuru ile yüreği dolup taşmaktadır.
İnsanlığımızın adeta testten geçtiği bu süreçte yaptığımız ve yapacağımız her şey insanlığımızı yeniden belirlediğimiz ölçü olmaktadır. Zararın neresin den dönersek bize insanlığımız olarak geri dönecektir.