GÜNEŞİN ÇOCUKLARI ÊZÎDÎLER -1-
16 Îlon 2014 Sêşem
4200 yıl öncesine dayandırılan Êzîdîliğin,İbrahimi dinlerden de önce Mezopotamyanın ilk tek tanrılı dinidir iddiasında bulunmak doğru bir tespit olacaktır
Mehmet ÖZCAN
A-Êzîdî Kelimesinin Kökeni ve İlk Tek Tanrılı Din
Köken olarak Êzîd; Zerdüştiliğin kutsal kitabı olan Avestadaki Yazata, Yazdan, Yezdan (tanrı, melek, tapınılan şey) kelimesindeki anlamla aynıdır ve Kürtler günümüzde de bu kelimeyi yaygınca kullanmaktadır.
Êzîdîler, Ezda (Ez-da) yani beni verdi, beni yarattı anlamında kullanmaktadır. Aynı anlama gelen Xwedêda kelimesini de kullanmaktadırlar ki, Xwedêda günümüzde yaygınca Êzîdîler arasında erkek ismi olarak da kullanılmaktadır. Ezdanın tanrının binbir adından biri olduğu Êzîdîler tarafından kabul görmektedir.
Zazacada Mazda (Maz-da)= bizi veren=Allah verdi
Kurmanci de Xweda (Xwe-da)=Allah verdi
Ezda = Bizi veren= tanrının Êzîdîlikteki diğer adı
Êzîdîlikte binbir ismi olan Allahın isimlerinin en büyüğünün Xweda olduğuna dair bir qewlde şöyle denmektedir;
Êzî bi xwe Padşa ye
Hezar û yek nav li xwe danaye
Navê herî mezin her Xweda ye
Şiirin Türkçesi şöyledir;
(Êzî kendisi padişahtır
Binbir isim vermiş kendisine
İsmin en büyüğü Allahtır elbette)
Êzî, Ezda, Êzd, Xweda, Yezdan, Padşa, Meda Allahın binbir isminden birkaçıdır. Bu anlamda şunu söylemek mümkündür; Êzîdîliğin kökeni çok eskilere dayanmaktadır. Tüm tanrılar toplamıdır diyebiliriz. Çok tanrılı dinden tek tanrılı dine geçişin nüvelerini içinde taşımaktadır. Hurri ve Hitit kültüründeki binbir tanrı olgusu Êzîdîlikte giderek tek tanrıya dönüşmekte ama bu tek tanrı her şeyi yaratan olduğu ve bir şirikinin yani ortağının olmadığı için de diğer tüm isimleri kendisinde somutlaştırmaktadır. Çok tanrılı dönemleri yaşayan doğal toplumdaki mitoslar, değişime uğrayarak ve güncellenerek günümüze kadar da süregelmiştir.
Bu mitosları değişik biçimlerde Êzîdilikte ve Alevilikte görmek mümkündür. Alevilik ve Êzîdîlikte bazı benzer mitosların ve figürlerin ortak kullanılmasının temelinde; etnik kökenlerinin aynı olması ve İslamiyetin zorla kabul ettirilmesi nedeniyle eski inanışlarını gizli bir biçimde yaşatılması yatmaktadır. Örneğin; Alevilerin evlerinin ve cem evlerinin başköşelerindeki Hz. Ali posterlerinin başının arkasında bulunan güneş sembolü, hayat ağacı (Êzîdîlikte Dara Herherê), ağaca konmuş Anka kuşu (Êzîdîlikte Tawusî Melek), yine Hz. Alinin Aslan donunda görünmesi ve Allahın aslanı olarak anılması (Êzîdîlikte Şêxadi döneminde keramet sahibi olanların at yerine aslana binmeleri ve kırbaç yerine yılan kullanmaları mitosu), benzerlik arzetmektedir. Alevilikte fazla olmamakla birlikte, Êzîdîlikte mitolojik anlatımlar günümüzde de oldukça yaygındır ve toplumda etkilidir. Bu anlamda Êzîdîlik, çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere geçiş aşamasını yaşayan bir dönemin Mezopotamyasındaki Kürtlerin dinidir diyebiliriz. 4200 yıl öncesine dayandırılan Êzîdîliğin,İbrahimi dinlerden de önce Mezopotamyanın ilk tek tanrılı dinidir iddiasında bulunmak doğru bir tespit olacaktır. Êzîdîlik tek tanrılı bir din olmanın yanısıra 7 adet de yardımcı mahiyette melek bulunmaktadır ki, Tawusi Melek (Azazil) bu meleklerin başıdır. Êzîdîliğin tek tanrılı bir din olduğu aşağıdaki dörtlükte daha iyi anlaşılmaktadır.
Xweda dizane li bahra çend keşkûl av e
Ev dinya li ba wî seat û gawe
Xwedê yek e
Bê şîrike û bê heval e
Her ewe her ewe
Şiirin Türkçesi şöyledir:
Allah denizde ne kadar su olduğunu bilir
Bu dünya Onun yanında bir saat ve bir adımdır
Tanrı birdir
Ortaksız ve arkadaşsızdır
Hep Odur, hep Odur
Yukarıdaki son dörtlükte de anlaşıldığı gibi Êzîdîlik tek tanrılı bir dindir ve tanrının bir eşi ve ortağı yoktur. Bu tanrı her şeyi bilir ve her şeye kadirdir. Ama diğer tek tanrılı dinlerden farkı Êzîdîlikte dünyanın ve canlıların yaradılışında 7 meleğin de önemli görevler üslenmesidir
B-Êzîdîliğin Kısa Tarihçesi
Dinlerinin çok eski olduğunu, kuruluşu üzerine tarihi bilgilerin zaman içinde unutulduğunu, yazılı kaynaklarının çalındığını ya da kaybolduğunu söyleyen Êzîdîlerin tarihi üzerine objektif yorum yapmak ve tarihini yazmak oldukça zor ve hassas bir konuyu oluşturmaktadır.
Bazı kesimlerce köksüz kılınmaya, Kürt olmadıklarına ikna edilmeye, Araplaştırılmaya çalışılan Êzîdîlerin dinsel ve ulusal kimlikleri nedir? Êzîdîlik nasıl bir inançtır, neye inanırlar, kutsal yerleri nerelerdedir ve nasıl ibadet ederler? Doğuşu, gelişimi, gelenek ve görenekleri nedir? Nasıl bir sosyal örgütlenmeye sahiptirler? Tarihte neden katliam politikalarıyla karşı karşıya kalmışlardır. Nerelere sürgün edilmiş ve nereleri yurt tutmuşlardır? Gelenek ve görenekleri nelerdir? Êzîdîler üzerinde uygulanan politikalar ve günümüzdeki durumları nedir? Bu sorulara objektif yanıtlar aramak oldukça zor olsa da doğruya en yakın cevaplar bulabilmek hem bu konuda geniş bir araştırmayı gerektirmekte ve hem de Êzîdîlerin yaşam biçimini sosyal örgütlenmelerini anlamak için bir süre Êzîdîlerin içinde yaşamak bir gereklilik olmaktadır. Bu anlamda da bu sorulara cevap ararken yaklaşık iki yıl Êzîdî yaşamını Êzîdîlerle birlikte günün 24 saatinde yaşayarak, Êzîdî hareketi içinde yeralarak bulmaya çalıştım. Êzîdîlerin içinde kalmak da bazı sorulara net cevap bulmak için bazen yeterli olmamaktadır. Çünkü Êzîdîler bazı konuları sır gibi tutmakta ve yabancıların, yani Êzîdî olmayanların yanında bu konular konuşulmamakta, sorulduğunda ise bilmediklerini söylemektedirler.
Êzîdîliğin diğer dinler gibi kökeni ve tarihi üzerinde net ve somut bir bilgiye sahip değiliz. Êzîdîliği bazı araştırmacılar Şêxadi ile başlatmaktadır ama bu yanlış bir tespittir; çünkü Êzîdîliğin kökeni binlerce yıl öncesine gitmektedir. Şêxadi İslamiyet karşısında Êzîdîlik'te bazı reformlara gitmiştir ama Êzîdîliğin kökenini teşkil etmemektedir, Êzîdîlik çok daha eskilere gitmektedir. Elbette bu reformlar öyle Êzîdîler tarafından hemen kabul görmemiş, bazı düşünce ayrılıklarından dolayı çatışmaları ve karşı duruşları da beraberinde getirmiştir. Düşünce ayrılıkları ve karşı duruşlar en çok da Şemsani Pirleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Bu anlamda Şêxadinin yeğeni Şêx Hesen bazı köklü reformlar yapmak istemişse de büyük bir direnişle karşılaşmıştır ve Addanilerle Şemsani pirleri arasında özellikle Şêxana yakın bulunan dağlarda ve vadilerde -ki bu vadilerin en ünlüsü Geliye Kıyametêdir-büyük çatışmalar yaşanmış, binlerce Êzîdî bu çatışmalarda ölmüştür. Êzîdîliğin kökeni bu anlamda çok daha eskilere Zerdüştlüğe kadar uzanmaktadır.
Êzîdîlik; kadim bir Mezopotamya dinidir. Mitraizm, Mazdaizm ve Zerdüştlüğü de kendi içinde barındıran, sentezleyen ve tek tanrılı İbrahimi dinlerden de etkilenen bir dindir diyebiliriz. Êzîdîlik, Yahudilik gibi sadece bir ulusa mal olan dindir. Yani Êzîdîlik, Kürtlerin kadim dinidir ve Kürtler dışında başka bir halkın dini olmamıştır.
Êzîdîlik Zerdüştlükte varolan düalizmi tektanrıcılıkta sentezlemiştir. Tek tanrılı bir dindir Êzîdîlik. Tanrı 7 melek yaratmıştır ve Tawisi Meleğin baş melek olduğu bu 7 melek, dünyayı yaratma işini üstlenmiştir.
İslamiyetin yayılmasıyla beraber Êzîdîler büyük katliam, baskı ve yok oluşla karşı karşıya kalmışlardır. Sürekli baskı, talan, yağma ve katliam karşısında kendilerini korumak için dağlara sığınma, yurtlarından göç etme yaşanmıştır. Baskıların yoğun yaşandığı 12. yy da, Şêxadi direnişçi düşünceleriyle Şêxan dağlarının içinde bulunan Lalişe giderek ve orayı yurt edinerek bazı reformlar gerçekleştirmiştir. Daha önceleri şêx makamı Êzîdîlikte yoktur ama Şêxadi ile birlikte şêxlik de bir kast olarak Êzîdîlik içinde benimsenir.
Êzîdîliğin çok eskilere gittiği şu qawlden de anlaşılmaktadır;
Berî Hewa û Ademê
Berîya Lah û Qelem ê
Bi navê Tawısî Melek digirtin semah ê
Bu şiirden de anlaşılacağı üzere Êzîdîliğin kökenleri Adem-Havva öncesine gitmektedir. Diğer bir nokta ise diğer tüm dinlerde farklı varyasyonlarda da olsa ortak kabul gören mitolojik Adem ile Havvadan yaratılış efsanesinin Êzîdîlerce tümden kabul görmemesidir. Êzîdîlerin bir kesimi kendi kavminin Ademden geldiğini kabul etmekte ama Havvayı reddetmektedirler.
Êzîdîlik başlangıçtan günümüze kadar birçok değişime uğramıştır. Êzîdîlikte tenasühe yani ruh göçüne (reenkarnasyon) inanıldığı için, Êzîdîlik inancına göre; zor günlerde değerli ve ulu bir insan, Tawisî Melekin kerametiyle Êzîdîlerin imdadına yetişecek, böylece Êzîdîliği yok olmaktan ve kaybolmaktan kurtaracak ve koruyacaktır. Şêxadi ve ardıllarını da böyle anlamak, yani ruh göçü ve yeniden vücut bulma şeklinde anlamak en doğrusu olacaktır.
Mezopotamya kültür mozaiğinin en renkli temel taşlarından birini oluşturan ve varoluşundan beri kendi özünü korumayı başaran Êzîdîlerin dinsel kimliklerinin yanı sıra, ulusal kimlikleri üzerinde de sistemli bir dejenere etme ve çarpıtma politikaları yürütülmüştür ve hala da yürütülmektedir. Êzîdîlik zaman zaman Êzîdîler dışındakiler tarafından Yêzîdîlik olarak telaffuz edilmekte ve bazı kesimlerce de Êzîdîlik, Halife Yezidle ilişkilendirilmeye çalışılmaktadır. Böylece Êzîdîlerin tarih bilinci çarpıtılıp Arap siyasal kültürüyle karıştırılmak istenmektedir. Kamuoyunda Güneşe ve Ateşe tapanlar olarak tanınan Êzîdîler hakkında doğru bilgiye ulaşmak oldukça zor olmaktadır. Var olan bilgilerin çoğu yanlış, asılsız, eklektik ve çarpıtılmış bilgilerdir. Êzîdîler güneşe, ateşe ya da çok yaygınca çarpıtılan ş a tapanlar değildirler. Êzîdîler tek tanrılı İbrahimi dinlerden de önce tek tanrıya inananlardır. Nasıl ki Müslümanların kıblesi Kâbe ise, Êzîdîlerin kıblesi de güneştir. Güneşe dönerek dua etmelerinin temelinde bu vardır. Êzîdîler üzerine çıkarılan birçok kitap ve yazılar, makaleler genelde yabancı kaynaklıdır ve o yazarlar bulundukları devletin politik çıkarlarını gözeterek yazmaktadırlar. Pozitivist bilimin yöntemiyle araştırma yapanların çok ince bir tarzda ve ısrarla Êzîdîleri Kürt kimliğinden ayrı ele aldıklarına tanık olmaktayız. Aynen Türk tarihçilerinin geliştirdikleri Güneş-Dil Teorisine göre, Kürtlerin aslında Dağlı Türkler oldukları biçimindeki teoriler gibi.
Egemen sistemin parçalayan ve içini boşaltan, köksüzleştiren ve kendine yabancılaştıran politikaları, Kürdistan Alevileri üzerinde de uzun yıllar uygulanmıştır ve hala da uygulanmaya devam edilmektedir. Kürdistan Aleviliği ısrarla Kürt kimliğinden ayrı ele alınarak Türklüğe bağlanmaya, Türklerin bir boyu olduğu yayılmaya, yoğun bir uydurma ulus yaratma propagandasıyla kamuoyuna lanse edilmeye çalışılmaktadır. Günümüzde bu teori büyük oranda boşa çıkartılarak çürütülmüştür, ama azımsanmayacak nicelikte Alevi Kürt üzerinde de olumsuz etki bırakmıştır. Günümüzde aynı durum Êzîdîlik için de söz konusu olmaktadır. Bazı Êzîdî işbirlikçilerin de aralarında bulunduğu bir kesim, Arap partileriyle birlikte Êzîdîlerin Kürt olmadığı, Êzîdîlerin dinlerinin de kavimlerinin de Êzîdî olduğu yönünde propaganda yapmaktadır. Bununla Şengal ve Şêxan bölgelerinde ağırlıklı olarak yaşayan Êzîdîlerin nüfus sayımı esnasında Kürt olmadıklarını belgelemek ve bu belgeye dayanarak Şengali Kürdistan coğrafyasından kopararak Irak Merkezine bağlamak amaçlanmaktadır. Bu temelde de günümüzde (Eylül 2010) bu amaçla yoğun bir çarpıtma propagandası yapılmaktadır.
Coğrafik olarak dört parçaya bölünen Kürdistan, kendi içinde de dinsel, dilsel, kültürel parçalanmayı yaşamaktadır. Bir kültürel ve siyasal zenginlik olan dinsel, dilsel, mezhepsel farklılıklar egemen devlet yöneticilerince karşıtlıklara dönüştürülerek böl-parçala-yönet ve asimile et politikasına uyarlanmakta ve Kürdistan coğrafyasını parçaladıkları gibi Kürdistan halkını ve dimağını da parçalamayı hedeflemektedirler.
Êzîdîlerin Kürt olmadıkları yönündeki propagandalar; başta Kafkasya Êzîdîleri olmak üzere, Şengal yöresindeki Êzîdîler üzerinde de etki yapmıştır. Bunda, tarihte Êzîdîler üzerinde birçok katliam gerçekleştiren Arap ve Osmanlı devletlerinin yanında yer alan bazı Kürt işbirlikçi aile ya da aşiretlerinin de önemli rolü olmuştur. Oysa Êzîdîler Kürt kültürünü ve geleneğini bin yıllardır yaşatarak günümüze kadar getirmişlerdir. Kürtçenin Kurmanci lehçesiyle konuşan Êzîdîler, Kürt gelenek ve göreneklerini yaşayan, dinsel ibadetleri ve duaları Kürtçe olan, hatta kutsal kitapları Mıshefa Reş ile Celwa da (şifreli yazılmasına rağmen) ağırlıklı olarak Kürtçe yazılmış olan bir halktır, Kürt halkıdır. Hatta bazı kesimler, Êzîdîlerin Tanrıları dahi Kürtçe konuşuyor demektedirler. Oysa asıl aşınma ve yabancılaşma İslamlaşan Kürtlerde yaşanmıştır. Bu anlamda da Êzîdîlerin Kürt kültürünü en güçlü taşıyan dinsel ve kültürel olarak en köklü kesim olduğunu belirtmek sanırım abartılı olmayacaktır. Kürtlerin ulusal kimliğinin oluşumunda bir etken olan inanç ve felsefeyi Êzîdîler hala yaşatmaktadırlar. Kürt giyiminden tutalım, sözlü edebiyata, mitolojik anlatımlara kadar hala en çok yaşatanlardır.
Êzîdîlik, İslamiyet öncesi Kürt dininin, İslamiyet karşısında yok olmamak için kendisini değişime uğratarak günümüze gelme noktasıdır. Arap orduları, İslamiyeti kılıç zoruyla yaymak için çevredeki ülkelerle birlikte Kürdistana da akınlar düzenlemişler ve bu dönemde büyük çoğunluğu Êzîdî, Zerdüşti ve Mitraist olan Kürtler, uzun bir süre İslamiyete karşı büyük bir direniş sergilemişlerdir. İslamiyeti ve Araplaşmayı reddeden Kürtler, büyük bir katliamla karşı karşıya kalmışlardır. İslamiyeti kabul etmeyen Kürtlerin Arap ordularınca Harrandan Siirte kadar yol boyunca asıldıkları bilinmektedir. Kürtleri Zerdüştlükten vazgeçirmek ve İslamiyeti kabul ettirmek için kutsal yerler yakılmış, insanlar topluca öldürülmüş, kadınlar cariye olarak götürülmüştür. Katliam, diaspora, zoraki Müslümanlaştırma politikaları nedeniyle günümüzde tüm dünyada ancak 1,5 milyon Êzîdî kaldığı tahmin edilmektedir. Bu Êzîdîlerin büyük bir bölümü ise kendi yurtlarından sürgün edilmiş, göçertilmiş, dağıtılmışlardır. Günümüzde Êzîdîler; Güney Kürdistanda, Batı Kürdistanda, Kuzey Kürdistanda, Ermenistanda, Gürcistanda, Ukrayna ve Rusyada yaşamaktadırlar. Büyük bir bölümü ise Avrupada özellikle de Almanyada yaşamaktadır.
Kürtlerin büyük bir bölümü bu şartlar altında Müslümanlığı kabul etmişlerdir. Etkinliği giderek zayıflayan Mitraizm, Zerdüştlük ve Êzîdîliğin bu vahşet ve katliam karşısında yeni formlarda kendilerini ifade etmesi kaçınılmaz olmuştur. Daha sonra Zerdüşti ve Êzîdî Kürtlerle, İslamiyeti kabul eden Kürtler arasında uzun çatışmalar yaşanacak ve günümüze kadar gelecektir. Bu şartlar altında Êzîdîlik yeniden şekillenmeye başlayacaktır. Tam da bu çatışmalı dönemde dünyaya gelen Şêxadi, Êzîdîliğe belli kurallar getirerek reforma tabi tutacaktır. Ama bu reformlar Êzîdîlerin katliamdan kurtulmasına yetmeyecektir. Her şeye rağmen Êzîdîler 72 katliamdan çıkarak günümüze kadar gelmeyi başaracaklardır.
Çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere geçiş döneminde ortaya çıktığı kuvvetle muhtemel olan Êzîdîliği, Zerdüştlüğe dayandıran görüşler de ileri sürülmektedir. Danimarkalı araştırmacı yazar Arthur Christiansen, İÖ 2334 yıllarında yapılan Ezida ve Esagila tapınaklarındaki ayinlerin, bugünkü Êzîdîlerin ayin ve törenlerinin benzeri olduğunu ileri sürmektedir. Bu tarih ise 2. Zerdüşt diye bilinen Huşeng dönemine denk gelmektedir ki Êzîdîliğin, 2. Zerdüşt olan Huşeng döneminde tek tanrılı bir din olarak kendisini şekillendirdiğini söyleyebiliriz. Êzîdîliğin en az 4200 yıllık bir geçmişi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Êzîdîlerin en büyük bayramlarından biri olan Cejna Êzinin en az 4200 yıldır kutlandığını Êzîdî din alimi olan Peşmam Xelef Çêlki de söylemektedir.
Zerdüştlüğün egemen devlet politikasının hizmetine girerek deforme olmasından sonra Êzîdîlik, 2. Zerdüşt döneminde tek tanrılı din olarak ortaya çıkmış ve Kürtlerin büyük çoğunluğu bu dini benimsemiştir. Hatta Êzîdîlerin bir qawlinde; Êzîdîliğin Asur imparatoru Nabukadnazardan tutalım da Konstantinopolise kadar kabul gördüğü anlatılmaktadır ki, burada Ezidiliğin Mitraizmle (güneşe tapanlar) karıştırıldığı söylenebilir.
Gutilerin ardılları olan ve Sümer uygarlığında memur ve zanaatkârlardan oluşan bir orta sınıfı oluşturan Kassitler de yönlerini güneşe dönerek dua ettikleri bilinmektedir. Yine güneşi yeryüzündeki tanrıların tanrısı olarak kabul ettikleri aşağıdaki şiirsel anlatımda görülmektedir;
Ey yeryüzünü aydınlatan ey göklerin yargıcı
Karanlıkları nura boğmaktasın yukarıdan buralara
Senin parlayan ışıkların bir ağ gibi dünyaya yayılıyor
Sen en uzak dağların karanlıklarını aydınlatmaktasın
Senin ortaya çıkışın tüm tanrıları mutlu eder, sevindirir
Senin ışık huzmelerin aralıksız sırda kalanı açığa vurur
Senin yarattığın aydınlıkta, insanların izleri görünür hale gelir
Senin ihtişamın her yerde karanlıkları yakalar
Ve onları darmadağın eder
Aynı bir yangın gibi alevlerin dört yöne yayılır
Sen kapıları ardına kadar açarsın
Ve tanrılara sunulan her şeyi görürsün
Ey Şamaş!
Sen göründüğünde halklar sana secde ederler
Bütün ülkeler diz çökerler önünde
Senin ışıkların göklerdeki boğazları, geçitleri aydınlatır
Günün sakallarını tutuşturur, tohumları yeşertir
Ülkeye can gelir, senin ünün en uzaktaki dağları sarıp sarmalar
Senin ışığın dünyanın tüm alanlarını doldurur
Sen dağların üzerine eğilirsin, oradan topraklara bakarsın
Sen göklerin ortasındaki dünyayı dengede tutarsın
Sen dünyadaki tüm halklara ilgi gösterirsin
Aynı titizliği yaratıcı Eaya da gösterirsin
Sen yaratıkları otlatırsın
Nefes alıp veren tüm canlıları aç bırakmazsın
Sen onların efendisisin yukarıdan aşağıya doğru
Sen tam zamanında gökleri ve toprakları gelip geçersin
Sen bu sonsuzluk içinde dolaşıp durursun
Oluşum itibariyle çok eskilere giden Êzîdîlik; zamanla Zerdüştlüğe, Mazdaizme, Mitraizme, Yahudiliğe, Hristiyanlığa, İslamiyete ait bazı kültürleri bünyesine uyarlamıştır ve bu inançların farklı boyutlarda etkilerini görmek mümkündür. Bu gerçekliği görmeden Êzîdîliği bir boyutu ile ele alıp herhangi bir inanca bağlamak, gerçekçi olmayacağı gibi; bu inanç sisteminin bütünlüğünü reddetmek ve onun esas köklerini araştırmamak bizi birçok batılı misyonerin yaptığı çarpıtma ve dejenere etme yanlışına götürebilir.
Bu konuda Marr şunları söylemektedir; Êzîdîlik, Kürdün İslamiyetten önceki gerçek dinidir ve bu halk Müslümanlıkla tanıştıktan sonra çok şeyini yitirmiştir.
Burada şunu vurgulamak isterim ki, Êzîdîlik; İbrahimi dinlere ilham oluşturan Kürtlerin en eski tek tanrılı dinidir.
EZİDİLİK VE ŞEXADİ
Zerdüştlük, Mithraizm, Zorasthriansizm, Musevilik, Müslümanlık (özellikle Alevilik) ve Nasturilikten izler taşıyan sentezci bir inanç sistemi olan Êzîdîliğin ortaya çıkışı ile ilgili çeşitli söylenceler vardır. Êzîdîler, Adem ve Havvanın ilk çocuğu olan Şahid bin Carın bir huri ile birlikteliğinden dünyaya geldiklerine, bir insan ve huriden geldikleri için de asil olduklarına inanırlar. Bu birleşmeyi sağlayan da Baş Melek Tavustur. Bu mitolojiye bakılırsa, Êzîdîlik dünyanın en eski dinidir. Dinin bugünkü şeklini almasında, 11. yüzyılda yaşamış olan Baalbekli Şêx Adi bin Musafirin çok önemli rolü vardır.
1075 yılında Lübnanda Bêtil Far (bugün Hirbet Kanafar) köyünde, dünyaya gelen Şêxadi bin Musafir, gençliğinde Sufi mistisizminin önemli ismi İmam Gazaliden ders almıştır. Kadiri tarikatının kurucusu olan Kürt asıllı Abdülkadir Geylani ile tanışmış, ardından yeğeni Şexhesen ile birlikte Bağdattan Hakkârili Kürt boylarının kontrolünde olan Musul civarındaki Laleş Vadisine yerleşmiştir. Bazı kaynaklara göre Şêxadinin ataları Hakkâri bölgesindeki İslami katliamlar karşısından kaçarak Lübnana gitmişlerdir. Şêxadi daha sonra yeniden atalarının diyarına gelerek mitraizm ve Zerdüştlüğün bir sentezini yaparak Êzîdîleri kendi etrafında toplamayı başarmıştır.
Şamda İslam bilginlerinden din, felsefe, tarih, coğrafya ve astronomi alanında ders alan ve önemli çalışmalarda bulunan Şêxadi, Laleş bölgesine gelerek Zerdüştlüğü önemli oranda özüne bağlı kalarak yeniledi ve Êzîdîlik ismiyle yeni bir direnme ideolojisi biçiminde sistemleştirdi. Kürdistanda Hakkâri ile Sincar (Şengal) Dağları arasındaki coğrafyada Kürtleri Êzîdîlik inancının etrafında toparlayarak milli bir direniş hareketi geliştirmeye çalıştı.
Uzun bir süre Hakkâri ve Sincar arasındaki dağlık alanlarda yaşayan ve Kürt toplulukları arasında Êzîdîliği yaymaya çalışan Şêxadi ve arkadaşları işgallere karşı yürüttüğü mücadelesiyle, kahramanlık ve direnişçiliğiyle ün yaptı. Şêxadinin bu ünü bölge düzeyinde muhalif birçok insanın ona sığınmasına, onu bir kurtarıcı olarak görmesine neden oldu. Kendisine sığınan insanlara gösterdiği hoşgörüden dolayı, bu insanlar tarafından Şêxadi; Zamanın mücahidi gibi sıfatlarla adlandırıldı ve 1162de Laleşte vefat etti. Arap ve Selçuklu devletlerinin Kürdistan üzerindeki hâkimiyetlerinin en zayıf olduğu bu dönemde Şêxadi önderliğinde gittikçe güçlenen Êzîdîlik, özellikle İslamiyeti kabul etmeyen Kürtler arasında önemli bir etkiye sahipti.
Günün koşullarına göre Êzîdîlik inancını reforme ederek yeniden sistemleştirip, bir direniş ideolojisi haline getiren Şêxadi, gençliğinde çok yoğun olan Arap baskılarından kurtuluş için sürekli bir arayış içinde olmuştur. Şêxadi el Hakkâri; günümüzdeki Kadiri tarikatının kurucusu olarak bilinen Şex Abulkadir Geylani, ünlü Kürt sofisti Sühreverdi, özünde Zerdüşti olan Kürdistandaki Aleviliğin kurcusu Ebul Vefa gibi dönemin önemli Kürt bilginleriyle tanışıp dostluk geliştirmiş ve düşünce alışverişinde bulunmuştur.
Şêxadinin Laleşe yerleşmesi ve çevrede kabul görmesi; Şêxadide mevcut olan keramete, yani insanüstü yeteneklere bağlanmaktadır. Örneğin, Şêxadinin Laleşe geldiğini duyan çevredeki tüm keramet sahibi şexler, Şêxadiyle keramet savaşına girişmek için Şêxadiyi görmeye giderler. Bunlar içinde Seyid Ahmed i Kibir ve 40 başka seyid de bulunmaktadır. Şêxadi keramet savaşında bunların hepsini altedince, bunlar da Şêxadiyi Şex olarak kabul ederler.
Qewlê Şêxadî û Mêrada Şêxadînin kerametlerine ilişkin ayrıntılar yer almaktadır. Bilindiği gibi Mezopotamya inanışlarında keramet sahibi sıra dışı kişiler, her zaman benzer söylencelerle karşımıza çıkmaktadır. Örneğin, Musanın Nil nehrinde bir sepet içinde bulunması, İbrahim peygamberin Nemrutun rüyası doğrultusunda Nemrutun sonunu hazırlaması ve ateşte yanmaması, Alevi pirlerinde ateş içinde yanmaması, içtikleri zehrin vücudundan süzülerek ayak parmaklarından çıkması (Ağuçan ya da Ağu içen), aynı anda birden fazla yerde görünmesi, Ehl-i Hak inanışında Sultan Sohabın bir aslana binerek elinde bir karayılanı kırbaç olarak kullanması ya da duvarı yürütmesi vb gibi.
Qewlê Şêxadî û Mêrada da Şêxadînin yöredeki Arap Şêxleriyle veya seyidleriyle keramet savaşımını anlatmaktadır. Bu Şêxlerin hepsi seyid ünvanına sahip olduklarından bu qewle Qewlê Seyid û Cenga Şêxadî de denilmektedir.
Bu Qewlin kısa öyküsü aşağıdaki gibidir;
Bir gün 40 Arap seyidi, Şêxadînin kerametlerini sınamak için Laleşe gitmek isterler. Seyid Ahmedê Kibir, eğer 40 kişi Laleşe giderse hepsi konuşmak isteyecek ve birbirini dinlemeyecek düşüncesiyle şu öneriyi yapar;
Eğer 40 kişi bir kişiyle savaşmaya giderse bu uygun düşmez. En iyisi mi biz iki gruba ayrılalım, bir gurup bu tarafta diğer gurup da karşı tarafta dursun. Üzerimizde bir parça bulut dolaşıyor, eğer bu bulut gelip hangi grubun başında durursa o grup Şexadînin cengine gitsin
Bu öneri kabul edilir, bulut Seyid Ahmedê Kibirin olduğu grubun üzerinde gelip durur ve doğal olarak Seyid Ahmed Kibirin içinde bulunduğu grup Laleşe cenge gitmek için yola çıkar ama Laleşe ulaşıncaya kadar sadece 5 kişi kalırlar. Yolda Seyid Ahmedê Kibir arkadaşlarına şu öneriyi yapar;
Ben tespihimi Zimzim suyunun içine bırakacağım ve Laleşe gittiğimizde Şêxadiden tespihimi getirmesini isteyeceğim. Eğer getirirse keramet sahibi olduğu belli olur, ama getirmezse keramet sahibi olmadığı, sıradan bir Şêx olduğu ortaya çıkar.
Arap seyidlerinin, Aynsifniyi (Şêxan) geçip Laleş vadisine yaklaşmalarıŞêxadîye ayan olur ve Şêxadî yanındaki yoldaşı Mame reşanı çağırarak şöyle der;
Git Laleş vadisinin girişine üç taş koy, bu üç taştan ikisi öküz olsun diğeri ise karasaban olsun, onlar tarlayı sürsün sen de tarlada uyu.
İslamiyetin Kürdistan ve Anadoluya yayılmasından sonra da böylesine benzer taş mitosları inançlarda varlığını korumaya devam etmiştir. Keramet sahibi dervişlerin taş duvarları yürütmek, taşa binerek bir at gibi yürütmek, kayalarda yürürken kendi atlarının ya da kendi ayaklarının izlerini bırakmak, ya da insanları veya hayvanları taşlaştırmak gibi mitoslar günümüzde de varlığını korumaktadır.
Biz öykümüze geri dönelim; Mamreşan Laleş vadisinin girişine gider ve söyleneni yapar. Seyid Ahmedê Kibir ve arkadaşları Mamreşanın olduğu yere geldiklerinde bir çift taşın insansız çift sürdüğünü görünce şaşırırlar ve Şexadînin kerametine kuvvetlerinin yetmeyeceğine dair biraz da tedirginleşirler. Tarlada yatan Mamreşanın Şêxadî olduğunu zannederler, yanına yaklaşarak selam verirler ve;
Bu tarla kimindir? diye sorarlar. Mamreşan ise şu cevabı verir;
Bu tarla Şêxadinin tarlasıdır
Şêxadînin tarlası hep taştır, neden bu taşları temizlemiyor sorusuna Mamreşan şöyle cevap verir;
Herhalde kuvveti yetmiyor. Eğer sizin kuvvetiniz yetiyorsa siz temizleyin sizin çift süreniniz olayım
Sen kimsin? diye sorarlar Mamreşana.
Ben Mamreşan, Şêxadînin çiftçisiyim deyince,
Bizi Şêxadiye götür derler.
Bunun üzerine Mamreşan çift sürmeyi bırakarak bir taşa biner ve bir karayılanı eline alarak Şêxlerin önüne düşer. Şêxler bu durumu görünce;
Eğer Şêxin müridi böyle kerametliyse Şêxadinin kerameti acaba nasıldır? diyerek birbirlerine bakarlar ve Laleşe Şexadînin yanına giderler.
Birlikte Laleşe gelirler, bu kez de abdest almak için Şêxadîden su isterler ama Şêxadî, kendisinin abdestegerek duymadığını ama eğer kendileri suya ihtiyaç duyuyorlarsa kendilerine bir su bulmalarını söyler. Aslında Şêxlerin amacı abdest almak değildir, susuz mağarada Şêxadînin suyu nasıl bulabileceğini sınamak ve kerametini görmek isterler. Şêxadî de bunun farkındadır. Tanrıya yalvararak bazı dualar eder ve zimzim suyunun akıp gelmesini ister. Bir süre sonra mağaranın içinde bir yarıktan zimzim suyu oluk oluk akmaya başlar. Zemzem suyuyla gelen tespihi alarak Seyid Kibire uzatır. Su yavaş yavaş içeriye dolmaya başlar ve içeride bulunan Şêxler telaşlanırlar. Bunu gören Şêxadî zimzim suyuna dışarıya akması için emreder ve su mağaranın içinden bir oyuktan tekrar dışarıya akmaya başlar. Böylece Şexadînin kerametlerini gören yöredeki Şêxlerin birçoğu Şêxadîyi kendi Şêxleri olarak kabul ederler.
Şêxadi Lalişe yerleştikten sonra dönemin şartlarına göre Êzîdîlikte bazı reformlar yapmıştır. Şêxadi düşüncede bazı reformlar yapmasının yanı sıra, Êzîdîlerin yaşadığı bölgelerde Êzîdîleri korumak ve birliğini sağlamak için de güçlü bir örgütlenmeye gitmiştir. Bu amaçla Şêşemsi Tebrizi (Melek Şemseddin) Tiflis bölgesine, Şêxûbekiri Amede, Şêxmendi Halepe, Şêxisini (Şex Hesen) Musula, Şêxalê Şemsayı Suruç ovasına, Melik Fexredini Welatê Xalta Xerza ve Botana, Amadini ise Amadiyeye, Pir Lavıjı da komutan olarak Serhata göndermiştir. Şêxadinin kendisi ise Laliş yöresinde kalarak kolektif bir biçimde çalışmalarını yürütmüştür. Bu görevlendirilenlerin herbiri düşünce savaşçısı olmasının yanısıra, aynı zamanda birer komutandır da.
Êzîdîler tanrı/insan motifine inançlarında yer verdikleri için Şêxadiye doğaüstü ve sıradışı vasıflar atfetmektedirler. Êzîdî mitolojisine göre; Şêxadi, yaşlı bir ihtiyar ebeveynden doğmuş ve 15 yaşında iken evini terk ederek ayışığına binmiş, çölü baştanbaşa dolaşarak ilahi bir çağrı almıştır. Durup da dua ettiği yerde 2,5 metre uzunluğunda bufalo başlı bir takım yaratık görmüş mezarın yanında. Mezarla birlikte başı bulutlara değinceye kadar yükselmiş, gökyüzünde Tawus kuyruklu çok yakışıklı bir genç kendisine yaklaşıp, korkma, minare yıkılıp dünyayı harap etse bile sana bir zarar gelmez. Ben Tawisi Melek olarak seni dünya aleme doğru dini yaymak için seçtim der.
Êzîdîler arasında Şêxadinin ölmediği, bedeninin Lalişte gömülü olduğu ama ruhunun postnişine oturan şexlere sırasıyla geçtiği yolunda inanışlar da mevcuttur.