BUNDAN SONRA NE YAPILMALI?

21 Sibat 2015 Şemî

Kadınlar demokratik siyaset yaparak ancak bu kadın cinayetlerine ve toplumsal sorunlara çözüm getirebilir.










Dicle TEKMAN

Son birkaç gündür tüm gazetelerin, TV programlarının ve Ana haber bültenlerinin ilk konusu olan ve bu kez toplumu gerçekten derinden sarsan Özgecan Aslan cinayeti ile artık bıçak kemiğe dayanmış durumda. Toplum ayakta ve kadınlar isyandadır. Bu olay artık, “kadına karşı şiddettir” tanımından çıkmış bir saldırı, bir soykırım, bir toplumsal kriz, bir terör olayı haline gelmiştir. Kadının yakılması, yaşamın yakılması, kadının yok edilmesi toplumun ve yine yaşamın yok edilmesi anlamına gelmektedir. Nitekim bu olayla şiddet algımızı bir kez daha gözden geçirmek gerekiyor. Çünkü bugün öyle bir aşamaya gelinmiş ki kadına karşı şiddetten öteye onun varlığına hatta yaşamın kendisine büyük bir öfke, bir saldırı söz konusudur. Saldırı bir şiddet türüdür. Fakat kontrolsüz değil, gayet kontrollü, planlı ve amaçlı yapılan bir şiddet türüdür saldırı. Ve bu sadece Özgecan’ın şahsına yapılan bir saldırı değil elbette, onun şahsında tüm kadına, yaşama ve toplumsal değerlere karşı yapılan bir saldırıdır.

Bu olaya bakıldığında öyle bilinçsiz, eğitimsiz, kontrolsüz ve amaçsız yapılmış bir olay gibi ele alıp değerlendirmemek gerekir. Bu şekilde sorunun nedenlerine dar bakıyoruz demektir. Amaç gayet açık; “kadın tek başına sokağa çıkamaz, tek başına dolmuşa binemez, tek başına hareket edemez, kadın iffetli olacak, kadın edepli olacak” zira “ dışarıda tek hareket ederse başına bu gelecek” mantalitesi hâkimdir. Özellikle AKP’nin sürekli gündemde tuttuğu “Kadının fıtratında vardır” söylemi toplumda kadının “şiddete uğraması olabilir veya mümkündür” algılanmasına ve bu durumun giderek toplum içerisinde yaygınlaşarak meşrulaşmasına yol açmıştır. Dolayısıyla bu vahşi katliamın siyasi, ideolojik ve politik mesaj taşıdığı ve bunun da AKP’nin kadına ilişkin politikalarına hizmet ettiğini görmek gerekir. Bilinçlenen, evrenselleşen ve özgürleşen kadın, kimliğine, diline ve iradesine sahip çıktığı için egemen erkeğin bu kadar vahşi saldırılarına maruz kalmaktadır.

Her şeyden önce kadın sorunu bir ülke sorunu, bir dünya sorunu, bir erkek sorunudur. Türkiye bugün başta kadın sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunları aşma noktasında adeta kördüğüm olmuş durumdadır. Bunun sorumlusu hiç kuşkusuz çivisi çıkmış AKP’dir. Henüz Özgecan’a yapılan saldırının ve kadın cinayetlerinin nasıl son bulunacağına ilişkin sıcağı sıcağına tartışma ve çözüm arayışı içerisinde olunurken bu kez TBMM’de Pervin Buldan ve Sebahat Tuncel’nin AKP milletvekilleri tarafından sözlü ve fiziki saldırılarına maruz kalmaları bir kez daha AKP hükümetinin kadına karşı politikalarının gerçek yüzü açığa çıkmıştır. Faşizm de somutlaşmış AKP ancak Kadınları bir provokatör olarak değerlendirebilir. Özellikle bu faşizan ve diktatörce saldırıların altında yatan hiç kuşkusuz bilinçlenmiş, kendi özgüvenini geliştiren, cesur, fedakâr ve radikal Kürt kadınına karşı tepkiler olarak netçe ortaya koymuştur. Önder APO; “Tüm sorunların temelinde yatan kadın sorunudur ve bu sorun çözülmeden hiçbir toplumsal sorunların çözülmeyeceği de açıktır.” Tespiti günümüzde yaşananlarla doğrulanmaktadır.    

Peki, bundan sonra ne yapılmalı sorusuna cevap, hiç kuşkusuz bu sorunların birinci dereceden sorumlusu olan AKP hükümetinin tüm politikalarına karşı örgütlü kadın mücadelesiyle cevap vermektir. Bunun ilk adımı mecliste başlatılmalıdır. Tüm kadın vekillerin mecliste ortak düşünceyle yani salt kadına karşı şiddet konusu değil, toplumsal sorunları ve egemen erkek zihniyetiyle mücadeleyi de kapsayan bir çözüm arayışı ile buluşma ve örgütlenme şarttır. Özellikle eril zihniyetle oluşmuş yasaların değişmesi konusunda kadınlar ortak bir irade göstermeleri bunun için radikal bir mücadele yürütmelidir. Hangi parti veya kurum-kuruluş içerisinde olursa olsun erkeğin ağzına bakan bir siyaset sorunlara asla çözüm getirmez.

Kısacası kadınlar demokratik siyaset yaparak ancak bu kadın cinayetlerine ve toplumsal sorunlara çözüm getirebilir. Yine özsavunma, aslında biraz geç kalınmış bir durumdur. Fakat kadına karşı şiddetin önünü alabilecek bir örgütlenmedir. Her köy-kent ve mahallede özsavunma örgütlülüğünü sağlayabilecek zemin ve imkân vardır. Özellikle kadınların öncülük yaptığı büyük şehir belediyelerinde böyle bir güvenlik sistemi oluşturulabilir. En temel sorun eğitim mi? Öyleyse eğitim sistemleri değişmelidir. Soruna kökten cevap aramak gerekir. Öyle Ayşenur İslam’ın ortaya koyduğu buton veya bilezik filan gibi güvenlik sistemi toplumsal sorunlara köklü bir çözüm getirmez. En temel çözüm, kadınların her daim örgütlü olması ve örgütlü hareket etmesidir. Örgütlülük en büyük güvenlik sistemidir.