Demokratik Ulus İnşasında Kadının Hukuk Sistemi Onun Özgür Yaşam Sistemidir
21 Sibat 2015 Şemî
Kadının hukuku öncelikle topluma adalet bilincini kazandırmaktan ve kendi toplumsal adalet sistemini örgütlemekten sorumludur
Dicle TEKMAN
Kadın toplumsal adalet sisteminin temel bir ilkesi, cinsiyetçi hukuk alanında egemen erkek zihniyetine karşı mücadele etmeli ve hukuk içerisine adaleti yerleştirebilmelidir. Devletçi hukuk özü itibariyle bir güç ve otorite simgesidir, adaletten, ahlaktan ve demokrasiden uzak bir sistemdir. Buna göre, kadın hukuku, ahlak, adalet ilkesine dayanan, bunu yaşamsallaştıran bir sistemdir ve önemli olan toplumsal adalet çerçevesinde geliştirebilmektir. Kadının hukuku tarihsel, felsefik, ideolojik ve evrensel boyutlarda, bütünlüklü bir sistemi ifade ediyor. Toplumun özelde de kadınların haklarını gözeten ve bu konularda toplumu aydınlatan çalışmalar yürütendir. Günümüz eril sistemin çözülüşü açısından kadın hukukunun merkezine toplumsal iradeyi, adaleti, ahlakı, eşitlik ve demokrasiyi yerleştirmek elzemdir. Erkek egemenlikli zihniyetle yaratılan mevcut hukuk sisteminin ilk inkâr ettiği gerçeklik kadının hukuktaki yeri olmuştur. Kadına ne hukukta ne adalette ne de yaşamın her hangi bir alanında yer verilmemiş, bir söz sahibi olmamıştır. Devletçi-hukuk sistemin kadına yönelik bastırma, tecavüz, taciz, işkence ve katletmek gibi şiddet davalarında cinsiyetçi yaklaşımları her zaman yüzümüze vuran bir gerçeklik olarak açığa çıkmaktadır.
Günümüzde kadına dönük şiddet vakalarının toplumda giderek artmasındaki temel nedenlerden birisi hiç kuşkusuz devlet-iktidar zihniyetin cinsiyetçi hukuk sisteminin ayrımcı yaklaşımıdır. Cinsel nesneleştirme en başta hukuk normlarında normal görülmektedir. Beş bin yılı aşkın süreçtir hep haksızlığa, adaletsizliğe ve köleliğe mahkûm edilmiş kadın, toplumda iffetsiz günahkâr olarak statü tanınmakta bu da devletin faşist kişi ve kurumlarına ve yargı sistemlerine kadar yansımaktadır. Neredeyse dünyada şiddete uğramamış tek bir kadın kalmamıştır. Kadına yönelik şiddet toplumda meşru olarak görülmekte ve en yaygın olanı ise tecavüz olmaktadır. Tabi buna vahşice kadını yakmayı da eklemek gerekir.
Adeta kültür haline gelen tecavüz, devletin hukuk yasalarında artık sıradan bir olay, önemsizleştirilmiş, basit bir dava olarak ele alınmaktadır. Örneğin, bir tecavüz davasında yargılanan tecavüzcü erkek olması gerekirken, tersine tecavüze uğrayan mağdur kadın yargılanarak mahkemede veya toplum içerisinde bir suçlu konumuna düşürülmektedir. Suçlama her zaman kadın aleyhine yapılmaktadır. Bu zihniyet ve yargı ile yapılmak istenen hiç kuşkusuz kadın bedeninin sömürülmesi, istismar edilmesidir. Yine Kürdistan da özelde Ortadoğunun birçok bölgesinde yaygın olan namus cinayetleri de aynı şekilde erkek namusunu koruduğu gerekçesiyle ceza indirimli olarak uygulanmakta, cinayet, tecavüz ve kadına karşı şiddet devletçi hukuk kurallarında meşru kılınmaktadır. Kısaca bu kararları belirleyen devlet-iktidar sisteminin cinsiyetçi hukuk sistemi, adaletten, demokrasiden uzak zihniyetidir. Bu durumda kadına adil yaklaşmadığı gibi suç-ceza kanunlarında mağdur olan her zaman kadınlar olmaktadır.
Dolayısıyla toplumda ve hukukta mağdur olmuş kadınlara sahip çıkacak, koruyacak ve onları savunacak bir kadın hukukuna ihtiyaç vardır. Toplumsal adalet sistemi temelinde kurumlaşmanın temel bir ilkesi başta kadın ve toplumun iradesini esas alan adalet ilkesi kaçınılmazdır. Zira halkın iradesini esas almayan hangi kurum, örgüt olursa olsun nihayetinde iktidarcılıktan, bürokratizmden kurtulamayıp, devletçi-hukukun despotik sistemine benzeyebilir. Böylece ahlaki ve politik toplum inşasında kurumlaşmanın önemi kuşkusuz bireyin ve toplumun her konuda ihtiyacını karşılamasıdır. Kadın adalet sistemi yerelden başlayarak tüm il ve ilçelerde örgütlenmeye gidebilir.
Kadının hukuku öncelikle topluma adalet bilincini kazandırmaktan ve kendi toplumsal adalet sistemini örgütlemekten sorumludur. Bunun eğitsel-zihniyet çalışmalarına önem verilmeli ve kadının her alanda hak ve söz sahibi olduğu bir ortam inşa edilmelidir. Köy-kent, mahalle ve meclisler içerisinde kadın toplumsal adalet komisyon ve birimleri geliştirilebilir. Bu birimler bağımsız olarak, kadın özgünlüğünde örneğin, bir temyiz organı şeklinde örgütlenebilir. Kadınla ilgili sorunlar bu temyiz organlarında -buna platformda diyebiliriz- ele alınarak çözüme gidilebilir. Böylece toplumun ve kadınların kendi sorunları devletin cinsiyetçi mahkemelerinde değil, yerellerde, özgür halk platformlarında ve ya bağımsız, kadın temyiz platformlarında ele alınarak çözülebilir.
Adaletin gözetildiği, özellikle kadına karşı her türlü şiddet sorunlarında, erkeğin gölgesinde olmadan özgür platformda, adil, eşit ve çözümü savunacak düşüncede yaklaşım esas alınmalıdır. Suç-ceza mantığını aşan, sorunları daha çok ahlaki anlayışıyla çözen bir tarzda gelişmelidir. Kadın adalet sistemi öncelikle kadınla ilgili davalardan sorumludur. Çünkü eril hukukun sorunlara cinsiyetçi yaklaşımı kadınları suçlu konumdan öteye götürmediğinden, kadınla ilgili davaların kadın adalet sisteminin gözetimine ihtiyaç duyduğunu göstermektedir. Ayrıca bu sistemin temel bir görevi de toplumda mağdur olan kadın, genç, yaşlı demeden onlara istihdam sağlayacak, onların psikolojik, sosyolojik, ruhsal boyutlarını sağlığa kavuşturacak bir kadın yaşam evleri, kadın araştırma merkezleri, atölyeler ve eğitim akademi-mekânları gibi alanlara da ihtiyaç vardır. Bu mekânlar kadınları fiziki, psikolojik ve ruhsal koruduğu kadar, buralarda sunulan meslek, iş imkânlarıyla da kadınlar, özgür yaşam sistemlerini kurarak hem kendi öz gücünü açığa çıkaracak ve hem de çok yönlü yetenek sahibi olup etkinleşeceklerdir.