TÜRKİYENİN DIŞ SİYASET AÇMAZLARI
11 Adar 2015 Çarşem
Türkiyenin dış politikasında Ortadoğuda belirleyici bir aktör olma çabası, AKPnin özellikle üçüncü iktidar döneminde görünür olmaya başladı
Deniz GÜL
Türkiye, belki de hiçbir dönemde dış politikasında bu kadar itibarsızlaşmadı. Geniş sınırlara dayanan bir imparatorluk ve 90 yıllık Cumhuriyet geleneğine dayanan bir devletin dış politikasındaki bu hali hayli dikkat çekicidir. Yaygın bir ifadeyle; Türkiyenin komşularla sıfır sorun politikasından sıfır ilişki noktasına gelmesi, birçok değişkenle ele alınması ve çözümlenmesi gereken bir denklemdir. Türkiye açısından bu denklemin en önemli değişkeni hiç kuşkusuz iç politikasının en temel problemi olan Kürtlerin kolektif haklarının gasp edilmesi sorunudur ki bu sorun başta Ortadoğu olmak üzere, AB politikalarına kadar demokratikleşme bağlamında belirleyici oluyor.
Bu belirleyici etken son zamanlarda Türkiyede, özellikle çözüm süreci bağlamındaki değerlendirmelerde yaygın bir kabule tekabül ediyor. Bunun yanı sıra Türkiyenin ekonomik gelişim ve ilerleyişinin de bu problemin halliyle mümkün olabileceği kanısı gittikçe yaygınlık kazanıyor.
Ilımlı İslam Projesi çöktü
Türkiyede AKPnin emperyalist güçlerin Ilımlı İslam Projesiye iktidara geldiği biliniyor. Ancak AKP iktidarının Ortadoğuda Arap Baharı olarak ifade edilen dizayn çabalarından sonra -özellikle Mısırda İhvan Hareketinin (Müslüman Kardeşler) denklem dışında kalmasıyla- dış politikada bir eksen kayması yaşadığı söylenebilir.
Şimdilerde Ilımlı İslam Projesinin Ortadoğuda çökmesiyle AKPnin El-Kaide türevi terörist örgütlere yaslanarak belirleyici olma çabası aleni bir şekilde görülüyor. Bu, bazı Ortadoğu ve batı ülkelerinin zaman zaman, Türkiyenin bu politikasından duyduğu rahatsızlığı ifade etmesinden de anlaşılıyor.
Jeo-politik konum pazarlanmak isteniyor
AKPnin dış politikasında belirleyici olan bir diğer husus, belki de II. Abdülhamit döneminden sonra dış politikada iyi bir şekilde pazarlanamayan jeo-politik konumunun tekrardan etkili bir şekilde kullanılması arzusu ve çabası olarak ifade edilebilir. Bu arzu ve çaba, Ortadoğuda son on yılda yaşanan değişimler sonrası ortaya çıkan otorite boşluğundan kaynaklanıyor. Nitekim Türkiyede, ABDnin Iraka müdahalesinde daha aktif rol alınmaması stratejik bir hata olarak değerlendirildi ve Suriye politikası ,Iraka müdahale edilirken hata yaptık, Suriyede bu hatayı yapmayalım havasında gelişti. Son zamanlarda neo-osmanlıcılık olarak ifade edilen yaklaşım, esas olarak kaynağını buradan alıyor. Davutoğlunun stratejik derinliği de bunu ifade ediyor.
Göz ardı edilen veya çok iyi hesaplanmayan husus da tam olarak budur. Coğrafik konum artık tek başına dış siyasette belirleyici olamaz. Nitekim ABDnin Iraka müdahalesi Türkiyenin ciddi desteği ve katılımı olmadan gerçekleşti. İçinde ABD ve Fransanın da olduğu DAİŞ karşıtı uluslararası koalisyon ise, Türkiyenin DAİŞi desteklemesine rağmen gerçekleşti; ABDnin Rojavaya silah desteği de Türkiyenin muhalefetine rağmen oldu. Yakın zamanda Tayip Erdoğanın En yalnız lider benim, demesi de bu durumu izah ediyor.
Dış politikanın parametreleri değişmeli
Türkiyenin dış politikasında Ortadoğuda belirleyici bir aktör olma çabası, AKPnin özellikle üçüncü iktidar döneminde görünür olmaya başladı. DAİŞ karşıtı koalisyonun dışında durması bu belirleyici aktör olma çabasının bir göstergesi olarak ele alınabilir. Ancak atlanan bir husus var ki, iç politikanın dış politika üzerinde çok belirleyici bir etkisi var ve Türkiye hem siyasi, hem de ekonomik durumunu sağlam temeller üzerine oturtabilmiş değil.
Başta belirtmiştik; Türkiye -İran, Irak ve Suriye de- kendi içinde demokratik siyaset anlayışı ve kurumlarını tesis edebildiği ve Ortadoğu politikalarında bilindik emperyalist politikaları terk edebildiği ölçüde, dış siyasette de kabul edilebilir bir aktör haline gelecektir. Nitekim meşruiyet problemi öncelikle yerellerde (Demokratik Özerklik olarak ifade edilen yönetimin ortaya çıkmasıyla) başlar ve bu daha sonra geniş bir ölçekte meşruiyetin sağlanmasına zemin sunar. Zira Birini diğerine karşı güçlendirip çatıştıran veya güçsüzleştirip zayıflatan politikaların başarısız olduğu birçok trajik sonuçları olan deneyimle yakıcı bir şekilde anlaşılmıştır.
Ortadoğu Demokratik Halklar Konfederasyonu
Bu noktadan hareketle içeride yerelden genele bir demokratik siyaset tarzının benimsenmesi Türkiyeye Ortadoğuda belirleyici bir aktör olma yolunda mesafe aldıracaktır. Osmanlı İmparatorluğunun geniş bir coğrafyada 600 yıl hüküm sürmesi tam da bununla ilgilidir. Diğer yandan Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasının bir nedeni de çağın demokratik değerlerine göre siyasetini tayin edememesiyle ilgilidir. Türkiyenin 20. yüzyıldaki en temel hatası da budur demek hiç de abartı olmayacaktır. Hatta bu, Türkiye açısından bir akıl tutulması olarak da nitelenebilir. Bu açmazın (politikasızlığın) aşılması, içeride demokratik siyaset, dışarıda Ortadoğu Demokratik Halklar Konfederasyonu perspektifidir.