LİBERALİZM VE ÖZGÜRLÜK SORUNU ? 1

28 Cotmeh 2017 Şemî

Ahlak aynı zamanda bir özgürlük tercihidir ve özgürlükle de mümkündür. Bu da insanın kendi varlığının bilincine varmasını koşullar. Kendini bilen aşamasına ulaşınca...








İnsanlık kaybettiği cennetini bulmak, ona sevdayla kavuşup sarılmak için nice cehennemi labirentlerde koşturup, badireleri atlatmaya çalıştı. Kutsal kitaplarda adına Levhi-Mahfûz denilen kader sanallığını parçalayıp, özgürlüğü kucaklamak,  özgür yaşam değerleriyle yeniden buluşmak uğruna adı konmamış trajik vakaları, betimlenmemiş dramatik olayları yaşayıp, nefes kesen acılara katlandı. Bedeli ne olursa olsun coşku ve sevgi seliyle aktı. Yitirdiği benliğine, çalınan cevherine ulaşmak, özüyle buluşup, hakikatine erişmek uğruna bu güne kadar yılmadı, yılgınlık göstermedi. Özgürlük aşkıyla hızını artırarak, gücünü katlayarak, özlemini haykırarak, özgürlük hasreti ve umuduyla burjuva patentli ateşten yapılmış, levitan markalı parke taşlarını aşmak için kanat çırpmaya devam etti ve etmektedir.

Özgürlük kavramının çekiciliği, sıcaklığı ve cezbediciliği vardır. Ezilen, sömürülen, baskılanan ve dışlanan her birey ve toplum için, bir umut ifade etmektedir. Bu anlamda hep özgür olmak istenilir. Ancak özgürlüğün sadece istemekle kazanılamayacağı, arzunun tek başına yetmeyeceği, dolayısıyla özgürleşmenin kararlıca ve azimle sürdürülecek, ısrarlı bir mücadele işi olduğu da bir gerçek.

Özgürlük kavramı, düşüncesi, fısıltısı birey ve topluma kaybettiği cennetini çağrıştırır. Özgürlük fikri dillendirildiğinde ya da mücadelesi söz konusu olduğunda büyük bir sinerji yaratır. Toplumlar dalgalanır.  Heyecan ve coşku rüzgârı insanları kuşatır. Sevinç çığlıkları yükselirken, tılsımlı sözler semalarda gezinir. Gizemli tümceler yüreklere nakşolurken, mistik cümleler ruhları kuşatır. Özgürlük şarkıları dilden-dile dolaşır. Ancak egemen sınıfların da yüreği alt-üst olur. Korku ve panik havasıyla saldırıya geçerler. Üst-toplum sisteminin ideologları özgürlük kavramını, hakikatinden uzaklaştırmak için, taşıdığı anlamı ve özü içeriğinden boşaltarak, topluma öcü gibi gösterme çabasına girerler. Bu nedenledir ki, Özgürlüğe dönük çarpık bakış açılarının oluşup, farklı anlayışların gelişmesinin temelinde yatan, iktidar ve devlet sisteminin ideolojik saldırılarıdır.

Uygarlık tarihi boyunca sömürücü egemen kesimler, başta ideologları olmak üzere her türlü propaganda araçlarını devreye koyarak toplumları, halkları ve bir bütün olarak insanlığı özgürlük düşüncesinden ve özgür yaşam ütopyasından koparıp, uzaklaştırmak için çabalamıştır. Üst toplum sistemini egemen kılıp, hakimiyetini tesis etmek için, en çok özgürlük kavramına ve onun yaşam hakikatine saldırmıştır. Kendi egemen sistemini, yaşam felsefesini, kültürünü, kanununu yaşamsal kılmak için anti-özgürlükçü bir propagandaya dayalı karalamayı esas almıştır.

" Liberalizmin eşitlik diye bir sorunu zaten yoktur."

Özgürlüğü "zorunluluğun bilincine varma? yerine "sorumluluğun bilincine ulaşma ve aşma veya "gerekliliğin bilincine erişerek, akışkan olma" ya da "yükümlülüğün bilinciyle yüklemini ifade etme" olarak tanımlamak, doğruya en yakın bir tespit olur. Çünkü zorunluluk kavramı ve tespiti sorunludur. Zorunluluk, özgür iradeyi reddeden, özgür gelişmeye engel teşkil eden karakterdedir. Birey-toplum oluşumuna ve realitesine de uygun değildir. Ayrıca özgürlüğü sadece bilinç olgusuyla izah etmek, yüklenen anlam çerçevesini de eksik kılar. Yine özgürlüğü evren ve doğa yasalarıyla açıklamaya kalkmak, toplum ve bireyi şablonlara yerleştirmek, iradesiz kılıp, hiçleştirme kulvarına yerleştirmektir.

Özgürlük, birey ve toplumu yapması ve ulaşması gerekenler hususunda zorunluluk yerine kendini sorumlu görmesini sağlar. Ancak ulaşılan bilinç mütemadiyen kendini aşıp, hayat akışının kaynağı haline getirildiğinde gelişmeye, yücelmeye yön veren öz bilince dönüşür. Bu temelde varılan öz bilinç eylemselliğe dönüştürülerek, süreklileştirilip cana-kana-bedene kavuşturulduğunda kendi kulvarında yolculuğuna koyulur. Zira ete-kemiğe ve ruha bürünen özgürlük, mücadele güzergahında kendi Nirvana?sına doğru yol alır.

Kimilerinin çokça vurguladığı gibi özgürlük olgusu soyut değildir. Somut ve anlam içerikli yaşamı bir mevhuma çevirip tanımlamak, onu erişilmez kılmak, ulaşılmaz bir ütopyaya dönüştürmek, özgürlük bilincinden ve anlam değerinden nasibini alamamışların fikri ve kârı olabilir ya da kimi nihilistlerin özgürlük adına, özgürlüğü nihilizme kurban etmeleridir. Halbuki özgürlük AN' da gerçekleşirken, aynı oranda hayat bulur. Diğer bir deyişle gerçekleşebildiği kadar yaşanır. Nefes alınan her AN' da oluşan her salisede yaşanılan her zaman zerreciğinde kendini var kılar. Bu parametreler toplamında ve paralelliğinde özgürlüğe dayalı yaşamda ısrar edildikçe, özgürlük yaşanır. Adım adım özgür hayatın yaşam bulması gerçekleşir.

Temel bir toplumsal bilinç, irade ve benlik olgusu olarak özgürlük aynı zamanda eylemsel bir durumu da ifade eder. Bu da insanın toplumsal ve tarihsel bağlamda kendini araması ve bulmasıdır. Özüyle buluşması, hakikatine ulaşmasıdır. Biraz daha açımlarsak şayet; tarihsel-toplumsal bilgi, bilinç, umut, inanç, iman ve eylem bütünselliği ve simbiyotik ilişkilerin toplamı ekseninde erişilecek bir durumdur.

Bilgi; evreni, doğayı, toplumu ve kendini tanımayı, öğrenmeyi ve anlamayı getirir. Bildikçe bilinç şekillenmesi gelişir. Toplumsal bilinç oluştukça bu eksende bakış açısı yer edinir. Sorunların giderilmesi, meselelerin çözümü ve yarınların şimdi de oluşumu temelinde umut gerçekleşir. Bilgi, bilinç ve umut toplamı inancı filizlendirip, perçinler. İnanç olgusu geleceği düşünen, gerçekleşebilir geniş hayallere dayalı ütopya geliştiren ve amaçları kurgulayabilende somutlaşır. Bu tasarı bilme eyleminden uzak değildir. Gelecekle ilgili umutları beslemek, amaçları diri tutmakla beraber, karşılaşılacak engelleri aşmak, zorlukları yenmek konusunda iradeyi de güçlendirip, metaneti artırırken, cesareti de aşılar. Bu ilke ve kurallar ekseninde kenetlenme güçlü, katıksız ve acabasız olunca, imanı getirir. İman yeşerince dal-budak salıp eyleme yöneltir. Eylem dayandığı temeller itibariyle sarsılmaz bir güce kavuşur. Başarı, sevinç ve mutluluk rüzgarıyla eserek eylemi taçlandırır.

Diğer bir durum ise, insanın vicdanı özgürlük bilincini ifade ederken, bu ahlak olarak somutlaşır. Çünkü ahlak aynı zamanda bir özgürlük tercihidir ve özgürlükle de mümkündür. Bu da insanın kendi varlığının bilincine varmasını koşullar. Kendini bilen aşamasına ulaşınca, iç dünyasını tanır. Gücünün ve etkisinin farkında olarak, tercihlerini daha doğruya yakın ve özgürce yapmasını sağlar. Böylece kişi, düşünce ve duygu dünyasının gereksinimlerinin neler olduğu bilinciyle gelişmeyi, düzelmeyi ve düzeltmeyi an be an ifa ederken, paralel kulvar seyrinde kelebek misali özgürleşmeyi başarmanın yolunu da tanıyarak, bilerek, anlayarak, arşınlar.

"O halde toplumsal ahlak ancak özgürlükle mümkündür. Daha doğrusu, özgürlük ahlakın kaynağıdır. Ahlaka özgürlüğün katılaşmış hali, geleneği veya kuralı da diyebiliriz. Eğer ahlaki seçim özgürlük kaynaklıysa, özgürlüğün zekâyla, bilinç ve akılla bağı göz önüne getirildiğinde, ahlaka toplumun kolektif bilinci (vicdanı) demek de daha anlaşılır oluyor."(A.Ö.)

Birey ve toplum doğanın ve evrenin bir parçası oluşu itibariyle özgürlük, onun doğası gereğidir. Çünkü Özgürlük ve özgür olma istemi evrenin ve doğanın oluş ve varlık temelidir. Bilinen en büyük ve en küçük madde-enerji ikileminde tercih, özgürlük meyillidir. Yapılan deneylerde bu açığa çıkmıştır. Elektronlar üzerinde uygulanan denemelerde görülen o ki, bir çembere alınan elektronların daha önceki hızlarını artırdıkları fark edilmiştir. Çember daraltıldıkça elektronların daralan çembere karşı rahatsızlıklarının olduğu, hızlarının sürekli arttığı, hatta kaçıp gitme, kurtulma eğiliminin hız kazanarak sürdüğü tespit edilmiştir. Bu deneyin bize gösterdiği çok aleni bir durum söz konusudur. Elektronlar kendi doğal hareketlerini daraltan, sınırlayan hatta hapseden her durum karşısında kendi özgürlük eğilimini dışa vurarak, pratiğe geçirerek ifade etmişlerdir. Bu da evrenin ve onun parçası olan doğanın özgürlük karakterini göstermektedir. Demek ki doğada var olan her fenomen, ister devasa büyüklükte isterse zerrecik düzeyde olsun, özgürlük meyilli ve karakterlidir. Bu hususta Önder Apo; "Hiçbir yasa özgürlük yasasından daha güçlü değildir" der. Özgürlük istemi ve gereksiniminden daha güçlü bir bilinç, irade ve eylem arzusu ve bütünselliği doğada mevcut değildir. Hiçbir canlı özgür olmadan, özgürlük arayışı içine girmeden yaşayamaz. Özgürlük tüm organik ve inorganik yapıların-canlıların karakteri ve özelliğidir.