ERMENİLER
27 Hezîran 2019 Pêncşem
Kürdistan'da Ermeniler, Türk ve Kürt komşuları tarafından zaman zaman ağır vergi uygulamalarına, haydutluğa ve adam kaçırmalara maruz kalmalarının yanı sıra İslam'a geçmeye zorlanmaktaydı ve bunlar yapılmadığı takdirde merkezî ya da yerel makamların müdahalesi olmaksızın sömürülmekteydi.
Toplam nüfus:7-10 milyon Arasında olduğu belirtilmektedir
Önemli nüfusa sahip bölgeler:Ermenistan: 3.229.900, Rusya:2.500.000, ABD:1.500.000,
Fransa:750.000, İran:560.415, Gürcistan:348.900, Suriye:190.000, Lübnan:140.000,
Arjantin:134.000, Dağlık Karabağ Cumhuriyeti: 146.573, Ukrayna:100.000 Türkiye:76.000, Ürdün:70.000,Irak:60.000, Almanya:42.000, Brezilya:40.000 Avustralya:37.000, Yunanistan:35.000, Kanada:34.000, Özbekistan:33.000 Türkmenistan:30.000, Macaristan:30.000, Beyaz Rusya Belarus:24.000, Uruguay:19.000
Birleşik Krallık:18.000, Kazakistan:15.000, Bulgaristan:10.832, Mısır:10.000
Çek Cumhuriyeti:10.000, Polonya:262, Diğer ülkeler:100.000
Dil(ler):Ermenice
Din(ler):Genellikle Hristiyanlık(Apostolik, Katolik, Protestan, Ortodoks), Az sayıda İslâm
İlgili etnik gruplar:Hemşinliler - Hint-Avrupa halkları
Etimoloji:Ermeni,Ermenistan'da ve Dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan bir ulus veya etnik gruba verilen addır. Bir Hint-Avrupa halkı olup tarih sahnesine çıktıkları ilk yer Anadolu'dur. 7 ile 10 milyon arasında olduğu tahmin edilen toplam nüfusun çoğunluğu bugün dünyanın farklı noktalarına dağılmış durumda olup Ermenistan'da ise 3 milyondur.Yeryüzünde çeşitli ülkelere dağılmış 7.000.000 civarında Ermeni bulunmaktadır. 19. yüzyıla dek büyük çoğunluğu Osmanlı ve İran imparatorlukları sınırları içinde yaşayan Ermeniler, bu tarihten itibaren çeşitli nedenlerle dünyanın birçok ülkesine dağılmışlardır. Bu dağılma olayına ve dağılma sonucu çeşitli ülkelerde yaşayan Ermeni topluluklarına topluca Ermeni diasporası adı verilir. Diasporada Ermeni nüfusunun en yoğun olduğu ülkeler Rusya, ABD ve Fransa'dır. İran ve Türkiye Ermenileri kendilerini diaspora kapsamında değerlendirmemektedirler. 20.yüzyılın başlarına dek Anadolu'da yaşayan halk 1915'te çıkarılan Tehcir Kanunu ile Anadolu'dan Orta Doğu'ya sürgün edilmiştir. Sürgün boyunca nüfusun önemli bir kısmı yolda yaşamını yitirmiş, diğerleri ise Rusya, İran gibi ülkeler ile Azerilerin yoğun yaşadığı (Gürcistan'ın Kvemo Kartli bölgesi, Ermenistan ve Dağlık Karabağ) yakın coğrafyalara ve Fransa, ABD, Kanada ve Avustralya gibi uzak ülkelere göç etmişlerdir. Bu uzak göçlerle birlikte Ermeni diasporası meydana gelmiştir. Türkiye ve İran'da bulunan Ermeni azınlıklar diaspora tanımı içerisine girmemektedirler.
Dil:Ermenice, Hint-Avrupa dil ailesi içinde bağımsız bir koldur. Yukarı Fırat ve Aras havzasında MÖ 5. yüzyıldan itibaren varlığı kaydedilmiş ve 405 yılından itibaren Ermeni alfabesi ile yazılmaya başlanmıştır. Din adamı Mesrop Maştots (y. 361-441) tarafından geliştirilerek günümüze dek kullanılan Ermeni alfabesi 38 harften oluşur.
Modern Ermenice yazı lehçeleri, İstanbul merkezli olarak gelişen Batı Ermenicesi ile, İsfahan merkezli olarak yayılan Doğu Ermenicesidir. Ermenistan Cumhuriyeti'nin resmî dili Doğu Ermenicesidir. Batı ülkelerindeki Ermeni diasporası bünyesinde Batı Ermenicesi daha yaygın olmakla birlikte, son yıllarda Ermenistan Cumhuriyeti'nin kültürel etkisinin artmasıyla birlikte Doğu Ermenicesi giderek ön plana çıkmıştır.
Dinî kimlik:Ermeni toplumu, geleneksel tarih anlatımına göre MS 301 yılında "Aydınlatıcı" (Lusavoriç) lakabıyla anılan Aziz Gregor'un önderliğinde Hristiyan dinini kabul etmiştir. Yaygın bir kanıya göre dünyada Hristiyanlığı resmi olarak kabul eden ilk devlet Ermeni Krallığı'dır. Ancak 451 yılında Kalkedon Konsili'nde Roma Kilisesi ile Doğu kiliseleri arasında doğan doktrin farkları ve siyasi çekişmeler nedeniyle Ermeni Kilisesi, Ortodoks/Katolik dünyasıyla yolunu ayırarak Oryantal Ortodoks kiliselerinden biri oldu. Hristiyanlığı Ermenilere ilk tanıtanlar olduklarına inanılan, İsa Mesih'in havarileri Taday ve Bartalmay'a dayanarak Ermeni Apostolik Kilisesi adını alan ulusal kilise, Batılı kaynaklarda (Ermeni kilisesinin kurucusu olan Aziz Gregor'a atfen) Gregoryen adıyla da anılır.Ermenilerin çoğunluğu Ermeni Apostolik Kilisesi'ne mensuptur. Bunun yanı sıra 17. yüzyılda ortaya çıkan Katolik Ermeni cemaati ve az sayıda Protestan Ermeni de mevcuttur.5. yüzyılda (428 yıl) eski Ermeni Krallığı'nın yıkılması ile birlikte Ermeni Apostolik Kilisesine mensup olmak Ermeniliğin başlıca tanımlayıcı unsuru olarak değerlendirilmeye başlandı. Böylece, ulusal mezhebi terkederek mesela Ortodoks kilisesine bağlanan Ermeniler, Rum olarak kabul edilmişler, yine aynı şekilde Malazgirt Savaşı'ndan önce ve sonra Müslümanlığı kabul eden Ermeniler de zamanla Arap, Fars, Türk ya da Kürt kimliklerini benimsemişlerdi.
Tarihçe:Tarihin babası olarak adlandırılan Hellen tarihçisi Heredot; Ermeniler'i, Trakya kökenli bir halk olan Frigler'in (Frigyalılar) doğuya, Urartu bölgesine yönelen bir kolu olduğunu söylemiştir.Ermeniler; Balkanlar'dan Anadolu'ya gelen, Hint-Avrupa kökenli ve Trak-Frig soyundandırlar. Frigler'in bir kolu, İlliryalılar(Arnavutlar)'ın baskısıyla M.Ö. 6. yüzyılda Doğu Anadolu'ya göçederek yerleşmişlerdir. Böylece bölgenin eski halklarının kalıntıları (Urartular, Hurriler) ve bazı Kafkas kökenli yerli halklarla beraber bugünkü Ermeni toplumunu meydana getirdiler.
Ermeniler kendilerine Hay ve ülkelerine Hayastan veya Hayk adını verirler. Yabancı ulusların Ermeni ülkesi için kullandıkları bir terim olan Armina veya Arminiya ilk kez M.Ö. 510 tarihli Eski Farsça (Persçe) Bisutun yazıtında kaydedilmiştir.Eski Pers İmparatorluğu'nun Arminiya eyaleti (satraplığı) Van Gölü havzası merkez olmak üzere Ağrı Dağı yöresi ve Aras ve Arpaçay vadileri ile en Batıda Elâzığ ve Erzincan yöresini içerecek şekilde Yukarı Fırat havzasını kapsamaktaydı. Aynı bölge Antik Çağ boyunca Eski Yunan ve Latin kaynaklarında Armenia, İslamiyet dönemine ait Arap kaynaklarında ise Armaniyya/Ermeniyye olarak adlandırılır.
Eski Ermeni Krallığı-kürdistanda yaşam ve kültürleri:Eski Fars (Pers) İmparatorluğunun son döneminde Arminiya eyaletinin siyasi öneminin arttığı ve bölgenin imparatorluk bünyesindeki iktidar mücadelelerinde ön planda rol oynadığı görülür. Fars İmparatorluğunun Makedonyalı III. Aleksander tarafından yıkılmasından (M.Ö. 331) bir süre sonra bölgede, biri Aras Vadisinde, diğeri Sophene (Elazığ) havalisinde odaklanan iki ayrı krallık ortaya çıkmıştır. Her iki devletin hükümdar sülaleleri İran yönetici sınıfı kökenli olduklarını iddia etmekle birlikte, Suriye ve Anadolu'da egemen olan Helenistik devletlerle yakın ilişkiler kurmuşlardır.
M.Ö. 1. yüzyıl başında Suriye'de Selevkoslar Krallığının çöküşü üzerine Ermenistan Kralı II. Tigran (M.Ö. 95 - 55) Yukarı Mezopotamya ve Suriye'ye doğru yayılma siyaseti izleyerek egemenliğini bugünkü Lübnan'ın güneyine dek genişletmeyi başarmıştır. Tigran, başkentini de Diyarbakır (Amida) yakınlarında kurduğu Tigranakert (Tigranocerta) kentine taşımıştır. Ancak Doğu Akdeniz'de güçler dengesinin bozulmasından rahatsız olan Roma İmparatorluğunun müdahalesi üzerine Tigran, Pompeius komutasındaki Roma kuvvetlerine yenilmiş ve fethettiği toprakları terke mecbur bırakılmıştır.M.Ö. 1. yüzyıldan MS 4. yüzyıla dek Ermeni krallığının, bir yandan Roma, diğer yandan İran'da kurulan Part ve daha sonra Sasani imparatorlukları arasında bir tür "tampon bölge" görevi üstlendiği görülür. Krallar sık sık dış güçlerin müdahaleleriyle değişmiş, hatta kraliyet hanedanı dışından yabancı asıllı kişiler zaman zaman Roma veya İran baskısıyla kral atanmışlardır. Kraliyet makamının zayıfladığı bu dönemde yerel bey hanedanları (nakharar 'lar) güçlenmiş ve çok sayıda beylikler ortaya çıkmıştır. En önemli nakharar hanedanları Muş'ta Mamigonyan'lar, Kars'ta Gamsaragan'lar, İspir'de, daha sonra Kars, Ardanuç ve Muş'ta Bagratuni'ler, Başkale ve Van'da Ardzruni'ler, Gevaş'ta Rştuni'ler, Tekman'da Vahevuni'ler, Erciş'te Abahuni'ler, Malazgirt'te Knuni'lerdir.
387 yılında Ermenistan, Doğu Roma İmparatorluğu ile Sasani İmparatorluğu arasında ikiye bölünmüştür. Bu tarihte çizilen ve Erzurum-Silvan-Nusaybin hattından geçen sınır, yaklaşık 300 yıl boyunca Bizans-İran sınırını oluşturmuştur. Batı Ermenistan bu tarihten itibaren Bizans tarafından atanan (fakat çoğunlukla yerel nakharar ailelerinden gelen) askeri valilerce yönetilirken, Doğu Ermenistan'da kraliyet hanedanı 421 yılına kadar hüküm sürmüş, bu tarihten sonra doğuda da İran tarafından atanan valiler (vostikan 'lar) dönemi başlamıştır. Ancak 451 yılında, İran Sasani imparatorlugu Ermenilerin dini seçimlerini zor kullanarak değiştirmek istediğinde, Ermeni beylerinin temsilcisi (sparabed) Vartan Mamigonyan önderliğinde İran'a karşı başlatılan savaş yenilgi ile sonuçlanmıştır. Ermeniler yenildiği halde İranlılar Ermeniler'e dinde özerkliklerini geri vermişlerdir. Bu nedenle Ermeniler arasında bu yenilgi aslında bir başarı olarak adlandırılır.
Ermeni ülkesi 640-653 yılları arasında gerçekleştirilen seferler sonucunda Arap egemenliğine girmiştir. Ancak Halifelik yönetimi bölgede doğrudan bir İslamlaştırma veya Araplaştırma politikası uygulamayarak, yerel nakharar sülalelerine geniş özerklik tanıyan bir düzen kurmuştur.9. yüzyıl sonunda Abbasi Halifeliğinin zayıflaması üzerine, Bizans'ın Ermeni beylerini kazanmaya yönelik politikalar geliştirdiği, buna karşılık Bağdat yönetiminin de Arap yanlısı olarak tanınan Bagratlılar ve Ardzruniler gibi nakharar ailelerini destekleme yoluna gittiği görülür. 806'da Halife Harunürreşid Bagratlılar´dan "Et Yiyen" lakabıyla anılan Aşot'u "Ermenistan Emiri" ilan etmiştir. Kendisinin torunu olan bir başka Aşot Bagratuni 886'da "Şehinşah-ı Armen" sıfatıyla Ermenistan tacını giymiştir. Kars ve Ani kentlerinde hüküm süren Bagratuni'lere karşılık, Gevaş ve Akdamar Adası'nda yerleşik olan Ardzruni hanedanı onlara rakip bir Ermenistan Krallığı iddiasına girişmişlerdir. Her iki krallık iç kavgalar ve hanedan mücadeleleriyle bölündüğü halde, 10. yüzyılda ve 11. yüzyılın ilk yıllarında, bugüne kadar kalıntıları görülen bayındırlık ve sanat eserleri ortaya koydular. Akdamar Adası'ndaki Surp Haç Kilisesi ve Kars, Ani ve Artvin yöresindeki birçok anıtsal yapı bu dönemin eseridir.
11. yüzyıl başında tamamen parçalanan Arap imparatorluğunun bıraktığı boşlukta Bizans İmparatorluğu atağa geçerek bölgedeki Ermeni devletlerini teker teker egemenliği altına almıştır. Malazgirt 993'te, Ardanuç ve Yusufeli 1000'de, Ardzruni Krallığı 1020'de, Ani 1045'te, Kars 1064'te Bizans'a boyun eğer. Yenilgiye uğrayan Ermeni beyleri Bizans Devleti tarafından Fırat'ın batısındaki eski Rum topraklarına göç ettirilerek, maiyetleri ile birlikte Sivas, Kayseri, Maraş, Antep ve Kilikya bölgelerine iskân edilirler.
Malazgirt Savaşı'ndan sonra Anadolu'da Bizans egemenliğinin iflası üzerine, Bizans toprakları içindeki Ermeni askeri şeflerinin bazıları İç-doğu Anadolu'da bağımsız veya özerk(yarı-bağımsız) beylikler kurmuştur. Bu beyliklerin çoğu 1080'den sonra Türkler tarafından tasfiye edildi ya da küçük bir bölümü Müslümanlığı kabul ederek Türkleşirken,Kilikya (Çukurova) bölgesinde Sis (Kozan) ve Anavarza kalelerinde yerleşik olan Rupenyan Beyliği yaklaşık 300 yıl boyunca bağımsız kimliğini korumayı başardı.
Türk ve İran egemenliği: Ermeniler'in vatanı 11. yüzyıldan itibaren çeşitli Türk ve İran devletlerinin egemenliği altında paylaşıldı. Eski Ermeni yerleşim merkezleri 13. yüzyıldaki Moğol istilası ve özellikle 16. yüzyıldaki Osmanlı-İran savaşları sonucu büyük tahribata uğrarken, bölgeden Türk ve İran devletlerinin siyasi ve ekonomik merkezlerine doğru önemli bir Ermeni göçü vuku bulmuştu.1606'da Safevi Şahı I. Abbas İsfahan yakınında Yeni Culfa kentini kurarak Nahçıvan ve Kars'tan getirdiği 150.000 Ermeniyi buraya iskân ettirdi. Bu tarihten itibaren Yeni Culfa, İstanbul ile birlikte Ermeni kültürünün başlıca iki merkezinden biri olarak öne çıktı.
Ermeni Reform Hareketi ve milliyetçiliğin doğuşu:Osmanlı Ermenileri arasında Batılılaşma ve reform hareketlerinin başlangıcı 18. yüzyılın ilk yıllarına dayanır. 1701 yılında Sivas'lı Mkhitar Vartabed öncülüğünde İstanbul'da başlayan reform hareketi, kız ve erkek çocuklar için modern okullar açılması, eski kilise Ermenicesi yerine İstanbul halk diline dayalı yeni yazı dilinin geliştirilmesi, Batı dillerinden kitaplar çevrilmesi, ve reformlara direnen Kilise yönetimine karşı sivil siyasi örgütlenmelerin kurulmasını hedeflemiştir. Zaman zaman sert mücadelelere sahne olan reform hareketi, 1860'ta Padişah Abdülmecid tarafından Ermeni Milleti Nizamnamesi ile gerçekleşti. Bu Nizamname ile kurulan Ermeni Millet Meclisi Osmanlı Devletindeki ilk temsili parlamenter organ niteliğinde olup, 1876 Kanun-u Esasi'si ile kurulan Osmanlı Mebusan Meclisi'ne de örnek teşkil etmiştir.
Ermeni toplumu içinde devrimci ve milliyetçi akımlar 1870'lerin sonunda II. Abdülhamid'in gayrimüslimlere karşı yürüttüğü baskıcı hareketler sonucu olarak, özellikle Avrupa'da eğitim gören üniversite gençliği arasında boy göstermiştir.Sosyalist ve devrimci nitelikteki ilk örgüt olan Hınçak ("Çan") 1887'de İsviçre'nin Cenevre kentinde üniversite öğrencisi Avedis Nazarbekyan ve arkadaşları tarafından kurulmuştur. 1890'da Tiflis'te Kristapor Mikaelyan, Stepan Zoryan ve Simon Zavaryan tarafından kurulan Ermeni Devrimci Federasyonu ya da yaygın adıyla Taşnaksutyun ("Federasyon"), kısa zamanda Hınçak'çıları ikinci plana iterek, ulusçu hareketin ana örgütü olarak öne çıkmıştır.
1895'te Taşnaksutyun önderliğinde Doğu Anadolu'da girişilen protesto yürüyüşü, II. Abdülhamid'in yönetimince sert bir şekilde bastırılmıştır. Protestonun amacı azınlıklara yapılan baskının durudurulmasının istenmesi idi. 1895 olayları çoğu zaman "Birinci Ermeni Katliamı" olarak adlandırılır.Abdülhamid saltanatının son yıllarında Ermeni Devrimci Federasyonu rejime karşı direnişin önemli bir nüvesini oluşturmuş ve bu niteliğiyle İttihat ve Terakki örgütüne de model ve müttefik olmuştur. 1908 Devrimi'nde İttihat ve Terakki ile Taşnaksutyun beraber hareket etmişlerdir. Ancak ihtilalden kısa bir süre sonra iki örgüt arasında anlaşmazlık çıkmış, ve iktidar partisinin eski müttefikleri hakkındaki kuşkuları, İttihat ve Terakki'nin 1912'den itibaren belirginleşen Ermeni aleyhtarı politikasında rol oynadı.
Osmanlı Ermenileri: Osmanlı Devleti kuruluş döneminde Ermeniler, genellikle Çukurova, Serhat ile Kafkasya bölgelerinde bulunan beylikler altında yaşamaktadırlar. Bursa'nın başkent olduğu dönemde Ermeni ruhani reisliği başkente alınmıştır. İstanbul'un fethinden sonra da İstanbul'a taşınmış ve daha sonra da İstanbul Ermeni Patrikhanesi kurdurulmuş. Refah ve huzur içinde yaşayan Ermeniler Anadolu'dan gelen göçlerle İstanbul'da büyük bir cemaat oluşturmuştur.Osmanlı yönetimindeki diğer azınlıklar gibi Ermeniler de askere gitmedikleri gibi, gerek bürokraside gerekse ticari hayatta kilit noktaları ele geçirmek suretiyle, toplum içinde ön plana çıkmışlardır.
10. yüzyılda, Abbâsî ordusunda yer alan Türk kumandan ve ailelerin Ermenilerle ilişkileri olsa da Ermeniler ile Türkler arasındaki ilk büyük çaplı ilişliler 11. yüzyılda, 1015-1020 yılları arasında Büyük Selçuklu Devleti Sultanı Alp Arslan'ın babası Çağrı Bey'in Doğu Anadolu'ya düzenlediği bir keşif sırasında başladı. Bu yıllarda Ermeniler, Doğu Roma İmparatorluğu himayesinde yaşamaktaydı. 1071'deki Malazgirt Meydan Muharebesi'nde Selçukluların galip gelmesi ve kısa sürede Anadolu'ya yerleşmesinin ardından Doğu Roma himayesinde yaşayan Ermeniler Klikya bölgesine yerleşerek, burada Doğu Roma'ya bağlı bir prenslik kurdu. Bu prenslik, 1375 yılında Memlûk Sultanlığı tarafından yıkıldı. Bölgenin 15 ve 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu tarafından ele geçirilmesiyle, buradaki Ermeniler Osmanlı egemenliğine girdi.I. Selim'in 1514-1516'da Güney Kafkasya ve Doğu Anadolu'yu fethetmesiyle buradaki Ermeniler de aynı cemaat bünyesine alınarak İstanbul Patrikliğine bağlandı.Tanzimat ile gayrimüslimlere askerlik mükellefiyeti getirilmiş, devlet memuriyetleriyle idari ve askeri okullara girmelerine izin verilmiştir. 1914 Osmanlı nüfus sayımı sonuçlarına göre, imp.luk sınırları içerisindeki Ermenilerin toplamı 1.229.007'ydi. Osmanlı yönetimi altında Ermeniler: Ermenistan, 16.ve 17.yy.da büyük ölçüde Osmanlı yönetimi altındaydı. Ermeni milleti olarak adlandırılan Ermenilere, Kostantiniyye Ermeni Patrikhanesi'nin ruhani lideri önderlik ediyordu. Büyük cemaatlerin batı illerinde, özellikle başkent Kostantiniyye'de de yaşamasına rağmen nüfus, Türkiye Ermenistanı ya da Batı Ermenistan olarak da anılan Osmanlı İmparatorluğu'nun doğu illerinde yoğunlaşmıştı. Halk; ezici çoğunluğun bağlı olduğu Ermeni Apostolik mezhebinin yanı sıra Ermeni Katolik ve Ermeni Protestan mezheplerine de bağlıydı. Millet sistemi sayesinde, Osmanlı hükûmeti tarafından yapılan küçük kapsamlı müdahaleler sayılmazsa Ermeni toplumuna kendilerini kendi sistemleri altında yönetme hakkı verilmişti.
Kürdistan'da Ermeniler, Türk ve Kürt komşuları tarafından zaman zaman ağır vergi uygulamalarına, haydutluğa ve adam kaçırmalara maruz kalmalarının yanı sıra İslam'a geçmeye zorlanmaktaydı ve bunlar yapılmadığı takdirde merkezî ya da yerel makamların müdahalesi olmaksızın sömürülmekteydi. Müslüman ülkelerde uygulanan zimmî sistemine uygun olarak Osmanlı İmparatorluğu'nda da Hristiyan ve ayrıca Yahudilere tanınan belirli özgürlükler vardı. İmparatorluğun zimmî sistemi büyük ölçüde Ömer Paktı örnek alınarak oluşturulmuştu. Azınlıklara yaşama ve ibadet özgürlüğü hakları tahsis edilmişti ancak özünde ikinci sınıf vatandaş konumundaydılar ve Türkçede kâfir ya da imansız anlamlarına gelen gâvur sözcüğüyle küçük düşürücü bir şekilde adlandırılıyorlardı. Ermenilere ve Rumlara benzer şekilde uygulananların ne anlama geldiğini tam olarak anlamak istiyorsak daha eski bir zamana gitmemiz gerekir. Bu dini anlamda zulüm demek değildi; kelimelerle anlatılamayan bir hor görmeydi ... Onlar [Ermeniler ve Rumlar] köpek ve domuz gibi muamele görüyorlardı; temel özellikleri Hristiyan olmaktı, nefret edilmekti, eğer gölgeleri bir Türk'ü karanlıkta bıraktıysa eziyet çekmekti, bir Türk'ün ayaklarındaki çamuru sildiği paspas olmaktı. Yüzyıllar süren köleliğin, hakarete ve aşağılanmaya uğramanın kaçınılmaz sonucunu; ne malı, evi, canı, bedeni ne de ailesi direnirken uygulanan ve ölüm anlamına gelen şiddet karşısında kutsal veya güvende olan bir Ermeni'nin kendisine ait hiçbir şeyinin bulunmadığı yüzyılları zihnimizde canlandıralım.
...
(Bu yazının devamını sitemizde pdf dosyası olarak ?Kürdistan?da Yaşayan Halklar ve İnançlar? konulu Komünar dergisinden okuyabilirsiniz.)