ROMANLAR-DOMLAR-KARAÇİLER
27 Hezîran 2019 Pêncşem
"Bize pis diyolar; abe, nasıl temiz olalım hergün sizin çöplerinizi temizliyoz. Bodrum'da süslü kokanalar yılda bir kez yatlarla çöp toplamaya çıkıyolar. Oysa biz bütün yıl hep çöp toplarız. Hiç görmeziniz bizi. Kel kuşları (kelaynak kuşlarını kastediyor!)
Demokratik ulus inşasında Kürdistan?da yaşayan bütün halklar müttefik ve ortak yaşam öğeleridirler. Çünkü Önder Apo?nun toplumsal inşa projesi olan demokratik ulus inşası ve onun politik alanı olan demokratik konfederalizm Kürdistan?da yaşayan tüm halkları kapsamakta ve onlarla özgür yaşam inşasını gerçekleştirme arayışındadır. Romanlar da bu halklardan biridir. Kürdistan?ın birçok bölgesinde yaşayan Roman halkı tarih boyunca devletsiz yaşamıştır. Kültürel olarak iktidar, tekel ve sermayeye az bulaşması, devlet olma arayışında olmaması onları demokratik ulus toplumu olmaya yakın tutmaktadır.
Toplam nüfus ve Önemli nüfusa sahip bölgeler:(Toplam 40-45 Milyon Arası).Türkiye:750 bin, ABD: 1 Milyon (Roman Örgütlerinin Tahmini) Rusya:400 bin, İran: 1,340 bin, Mısır:2,280 bin, Hindistan:2,274 bin, Afganistan:100 bin, Irak:50 bin, Brezilya:1 Milyon Bulgaristan:800 bin, Suriye:50 bin, Almanya:130 bin, Fransa:340 bin, Romanya:835 bin(Resmi), Macaristan:500 bin, Yugoslavya:785 bin, Çekoslovakya:600 bin ...
Diller:Romani,Farsça,Arapça,Ermenice,Türkçe,Kürtçe,İbranice,Peştuca ve yaşanılan bölgenin dilleri.
Din :Romanipen, Hıristiyanlık, İslam ve yaşadıkları ülkelerin Dinleri. İlgili etnik gruplar: Hint-Aryan, Dombalar, Romanlar, Lomlar, Narikuravarlar.
Etimoloji ve Tarihçe:Romanlar kendilerine Rom, dişil Romni, dillerine ise Romani der. Bir cins isim olan bu sözcük ?adam, insan? anlamına gelmekte olup, bugün hâlâ Hindistan?da rastlanan ?düşük? bir kastın adı olan Sanskritçe Domba sözcüğünden türetilmiştir.Romanlar da diğer pek çok halklar gibi yüzyıllar boyunca göçler yaşamışlar, birbirinden yüzlerce, binlerce kilometre uzaklıktaki halklarla aynı toprakları paylaşmışlar, birbirlerine karışmışlardır. Bir diğer etimolojik köken olarak ileri sürülen görüş de Hindistan?ın ikinci büyük ve tarihi destanı olan Ramayana?dan gelenler, ondan doğanlar gibi mitleştirmeler mevcuttur. Aryen dil-kültür grubundan olan Romanlar, tam olarak hangi tarihte ve hangi sebeplerden dolayı Hindistan?a yerleştikleri tam bilinmemekle birlikte, fiziki göçlerinden ziyade kültürel göçlerinin M.Ö. 5000?ler de Tel-Halaf kültüründen beslendikleri, Pencap bölgesinde ve Harappa uygarlığında etkin oldukları söylenen bir halktır. Çingene olarak adlandırılmaları daha çok 9.yüzyıldan sonra gelişmiştir. Kavramın etimolojik olarak kökeni Farsça?da Çengiyan, çengane, çimgane kavramlarının kökeni olan ?çeng? (arpın bir biçimi) denilen çalma aletinden geliyor. Çeng en eski Roman halkının çalgı aletidir. Hint müziğinde de yaygın kullanılır. Çeng çalanlara ?çengiyan? (çengi günümüzde de dansöz kadın-kız anlamında kullanılmakta) denilmekteydi. Bu adlandırma zamanla Romanların bir kesimi için halkın genel ismi olarak ?Çingene? adlandırmasına dönüşür. Ama günümüzde bu ifade mevcut sistemlerce çarpıtılıp bilinçli bir şekilde anlatmaya çalıştığımız etimolojik kökeninin dışında küçük düşürme, aşağılama manasında kullanılmaktadır.
Araştırmalar Romanların ilk yurdu olarak Hindistan'ı gösteriyor. 14. yüzyılda Balkanlara, 15. yüzyılda da Avrupa'ya yayılmışlar. Romanların Hindistan'dan göçlerinin bir noktasında iki kola ayrıldıkları belirtilir. İlk kol; kuzeye yönelip, Kafkaslar, Karadeniz, Orta Avrupa, Balkanlar hattını izlemiş. İkinci kol; Bakuré Kürdistan, Irak, Suriye, Filistin, Mısır hattını izler. Tabii bu boyuna süren bir yürüyüş, sürekli bir göç değildir. Geçtikleri hemen her yerde topluluğun bir bölümü kalmıştır.Bazı uzmanların ve Roman derneklerinin aktarımıysa, dünyadaki toplam sayılarının 40-45 milyon arasında değişmekte olup bunların30 milyonu, anavatanları Kuzey-Batı Hindistan'ın Penjab, Rajasthan ve Banjara eyaletlerinde; 10-13 milyon arasında değişen bir kesimi Avrupa'da ve geri kalanı ise, dünyanın değişik ülkelerinde yaşamaktadırlar.Aslen Kuzey Hindistan kökenli olup günümüzde ağırlıklı olarak Avrupa'da yaşayan göçebe bir halk. Karaçi?lerin vatanlarını neden terk etmek zorunda kaldıkları bugün bile yanıtsız kalmaktaysa da tarihçiler üç görüş üzerinde durmaktadır:
1-Gazneli Mahmut?un Sindhu(indus) ve Penjap?ı işgali sırasında 500 bin Hint'i esir aldığı bilinmekte olup Hindistan?ı ?fetheden? Müslümanların, Romanları köle olarak alıp, ülkelerine götürmesi en yaygın teoridir.
2-En düşük kast olduğu sanılan karaçilerin, ?Müslüman Fatihlere? karşı paralı asker olarak kullanılmış olup, yenilginin ardından göç etmek zorunda kalmış olabilirler.
3-Firdevsi?nin Şehnamesi?ne göre MS 420 de vatanlarını (Hindistanda- Karaçiyi) terk edip dünyaya yayılan 12.000 kişilik Luri halkı. Eğer bahse konu halk Domlarsa; dünyaya yayılmalarının Hindistan'ın işgaliyle ilgisi olamaz. Yarı göçebe, yarı yerleşik bir topluluğun sayımının yapılması güç olduğu için romanların kesin nüfusu bilinmemektedir. Nisan 1971'de, karaçi?lerin sorunlarını tartışmak üzere Londra?da ilk Uluslararası Roman Kongresi toplanmış olup bu kongreye atfen, 1990'dan itibaren 8 Nisan Dünya Romanlar Günü olarak kutlanmaktadır İlk kez 1505'te İrlanda'da, 1514'te de İngiltere'de nüfus kayıtlarına geçirildiler.
ROMAN HALKI AŞAĞILAMA: Romanlar, Dünyanın dört bir yanına dağılmış olarak yaşarlar. Romanlar yaşadıkları her ülkede değişik adlarla anılırlar. Karaçiler, dünyanın en renkli göçebe topluluklarından biridir. Bazı ülkelerde de yerleşik yaşama zorlanmışlar. Roman sözcüğü de sıklıkla ?Çingene?anlamında da kullanılır. Hindistan'ın Pencap-Sind (Pakistan, Karaçi) nehir havzası boyunca Pakistan ve Afganistan'ın da içinde bulunduğu bölgelerden 1050 civarında İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılmış bir Hint-Avrupa halkıdır. Karaçilerin göçebe yaşam tarzı yerleşik toplumlarınkinden çok farklıdır. Bu yüzden çoğu zaman, yerel halk tarafından hırsızlık, büyücülük, çocuk kaçırma gibi eylemlerle suçlanmışlardır.1554'te İngiltere'de roman olduğu söylenen herhangi bir kişinin asılması işten bile değildi. Hemen hemen hiçbir yerde istenmeyen Romanlar, birçok ülkeden sürülmelerine karşın, bir süre sonra bu ülkelere geri dönmeyi başarırlardı. Günümüzde de Domlar yaşadıkları bütün ülkelerde ayrımcılığa tabi tutulmaktadır. Bu yüzden de birçok ünlü, Roman kimliğini gizlemek durumunda kalmıştır. Romanların genel olarak toplumsal statüleri ve "imaj"ları son derece düşüktür. Bu insanlar bulundukları toplumlarda hiç sevilmeyen "pis", "yankesici", "başıboş gezen, serseri" ve "hırsız" insanlar olarak algılanırlar. Sürekli aşağılanan ve toplum dışı bir "yaratık" olarak lanse edilen bir halk olarak bilinmektedir. Her bir ülkede "küçültücü", "aşağılayıcı" ve "hor görücü" sözcüklerinin karşılığı olan adlarla çağrılıp, anılırlar. Türkiye'de "Çingene??, Romanya'da "Tigani", bütün Slav toplumlarında "Tsigani", Ermenistanda "Lom", Filistinde "Nawar", Suriyede "Dom", Kafkaslarda "Poşa" veya "Boşa" olarak çağrılırlar. Genellikle "esmer" renkli olan Romanlar, Türkiye'de ve Kürdistanın çeşitli bölgelerine göre: "Rom-Roman", "Çingene", "Elekçi", "Gurbati", "Göçer", "Garaci", "Dum", "Cuki", "Mutrib-Mitrıp-Midreb" "Arabacı" Sepetçi "Poşa-Boşa" gibi değişik adlarla çağrılmakta ve anılmaktadır. Unutulmamalı ki çoğu yerde "Çingene" sözcüğü aşağılayıcı bir ifade biçimi olarak kullanılmaktadır. Bizans yunancasında "herkesçe küçümsenen ve aşağılanan" anlamına gelen "paria" adı ile anılan Romanlar bunun yerini "insan" sözcüğünün tam karşılığı olan ve "Romani" sözcüğünün kısaltılmış şekili "Rom" sözcüğü almışlardır. Bu nedenlerdir ki, Karaçiler "Roman" olarak çağrılmayı ve adlandırılmayı yeğlemektedir. Yeterince bilinmedikleri gibi, bir de haklarında bilinçli şekilde sürekli önyargılı değerlendirmeler yapılmaktadır.
TÜRKİYE VE KÜRDİSTANDAKİ ROMANLAR:Türkiyede nereye giderseniz gidin, muhakkak roman toplumuna rastlamak mümkündür. Varoşlarda, kenar mahallelerde, sağlığa elverişli olmayan gecekondu semtlerinde ve derme-çatma yapılmış barakalarda; yerleşik ve göçebe olarak yaşamaktadırlar. Toplumsal statüleri düşük olup imajları olumsuzdur. "Çingene misiniz? " diye sorulduğunda genellikle "Hayır biz Çingene değiliz, Romanız" diyorlar. TC, Romanlar için son dönemde AB'nden 8 milyon Euro'luk bir hibe alınmış. Bu parayla konfeksiyon başta olmak üzere mesleki eğitim verileceği, sağlık merkezlerinin açılacağı işsizlik ve konut sorunlarının çözüleceği sözleri verilse de bir adım atılmamıştır.
Romanların Kürtlerle ilişkileri kültürel bağ temelinde genişletilmiş ve belli bölgelerde kalıcılaşmıştır. Örneğin; Van, Hakkari, Siirt ve Kars?ta kültürel bir kaynaşma hakim olup, hatta kendilerini Kürt olarak tanımlamaları bile söz konusudur. Özellikle buralarda yaşayan ?mırtıp? olarak tanımlanan Romanlar yerleşik hayata geçmiş, kendilerini o yerelin bir parçası olarak görürler. Amed gibi şehirlerde daha çok bölgesel veya mahalleler temelinde ayrışma görülür. Önemli oranda kültürel etkilenme olsa da kendilerini geçici gördüklerinden belli bir mesafe de söz konusudur. Özellikle devletin Kürt halkının siyasal gelişimini ve örgütlenme zeminini bozmak için Amed başta olmak üzere Van, Batman, Mardin gibi şehirlerde Romanların eliyle kapkaççılık, hırsızlık, fuhuş, uyuşturucu, torbacılık gibi anti-toplumsal olan kirli işlere bulaştırılması ve bunlar eliyle Kürt gençlerini etkisizleştirmesi sonucu belli bölgelerde Kürtlerden doğru da Roman halkına karşı belli bir önyargı ve mesafeli durma durumu gerçekleşmiştir. Özellikle Amed ve Van?da fuhuş, uyuşturucu ve torbacılık devletin desteğiyle sonradan göç ettirilen Romanların eliyle yürütülmektedir. Bu durum Kürtlerle Romanların gerçek ilişkisi değildir. Devletin bozduğu ilişkidir. Kürdistan?da Romanlar ekonomik ve kültürel üretimleri tenekecilik, sobacılık, demircilik, nalbant, bıçakçı, ayakkabıcı, tımarcı, elekçi, sepetçi, dişçi (Kürdistan?da kimde bir altın veya gümüş diş varsa bunun bir Romanın eliyle yapıldığı unutulmamalı), çerçi, sünnetçilik, at arabacılığı, düğünlerde müzisyenlik gibi toplumsal ihtiyaçları giderici işler olmaktadır. Belki de ?Çingene çalar Kürt oynar.? sözü kültürel etkileşimin ve ilişkinin bütünselliğini en iyi tarif eden deyimdir.
Daha sonraki baskılarında değiştirilse de Tek Parti Dönemi'nde Eğitim Bakanlığı tarafından yayınlanan Türkçe Sözlük'te belirtilen ?Çingene? sözcüğünün karşılığı olan "esmer vatandaş, cimri, arsız, hırsız" gibi anlamlar verilmesi Türkiye'de yaşayan Romanların dışlanmasının bir delilidir. Yaşadıkları bölgelerin ve yerleşim biçimlerinin çeşitliliğine göre farklı iş kollarında ve alanlarında çalışarak yaşamlarını sürdürmektedirler. Romanlar arasında hamallık, şoförlük, seyyar satıcılık, marangozluk, ayakkabı boyacılığı, müzisyenlik, nakliyecilik, pazarcılık, badanacılık, kunduracılık ve kuaförlük yapanlar yer almaktadır. Gerek yerleşik ve gerekse göçebe olarak yaşayan Romanların önemli bir kesimi, marjinal gruplar halinde zor koşullarda yaşamlarını sürdürmektedirler.Yoğun olarak yaşadıkları yerlerin başında özellikle Adana (Cono aşireti) olmak üzere, Çanakkale, Edirne, Tekirdağ, İstanbul ve İzmir gelir. Romanların büyük bölümü gelenek, göreneklerini ve topluluklarının yönetim biçimlerini korumuştur. ?Çingene? sözcüğü yerleşik düzeni olmayan göçebe insanları çağrıştırır. Oysa Karaçilerin çok azı günümüzde göçebedir. Bazıları kendi istekleriyle göçebeliği bırakmış, yaşadıkları ülkenin yaşam biçimini benimsemişlerdir. RomanlaraAnadolu ve Kürdistanda yayıldıkları bölgelerde çeşitli isim ve sıfatlar takılmıştır. Sıfatlar yapılan meslekle ilgili olsa da özellikle aşağılamak için, ?çingene? gibi küçültmelerin de yaşadıkları yöreye bağlı farklı karşılıklarıdır. Bunlardan bazıları: Cono (Adana), Roman (İzmir), Cingan (Kastamonu, Çankırı, Sinop, Çorum, Afyon, Ankara, Kırşehir, Yozgat), Mıtrıp (Van, Diyarbakır), Mutruf (Ardahan), Poşa (Erzurum, Artvin, Kars. Anadilleri Ermenice olup serhatta yaşarlar), Gurbet, Kurbat (Dersim, Hatay, Kıbrıs), Kareçi (Amed, Birecik), Abdal (Dörtyol, Hatay, Maraş) Çerge, Firavun (Edirne), Dom (Van, Hakkâri), Aşık (Amed), Qaraçı (Azerice),Qeraçî, Cîngan, Mitrib(Kürtçe).
Wan: Merkez: Kale dibi: 2.000//Burda Mıtırp olarak anılmakta ve geçimlerini müzisyenlikle temin etmekteler. Özellikle de davul ve zurna baş müzik aletleridir. Ticaretle uğraşan ve çok zengin olanlarının olduğu da söylenmektedir.
Erzurum:Merkez:Gölbaşı, Eminkulpu Mahallesi(Şıhbızınlılar): 3500// Oltu: Kısıkdere(Şıhbızınlılar) : 3500Olur ilçesi: Norpet Köyü (Poşalar) : 150// Şenkaya: Gosor Kazası (Poşalar) : 250 Toplam: 7.400 Burda Şenkaya ve Olur?daki poşalar tam yerleşik hayata geçtikleri için büyük ölçüde Romenliği terketmişlerdir. Bağcılık ve hayvancılık başta olmak üzere kalaycılık, elekçilik ve sepetçilik de geçim kaynaklarını oluşturmaktadır. Göç sezonunda dışardan (Sakarya, İzmit ve Erzincan) gelense genel olarak bohçacılıkla uğraşmaktadır. Erzurum Merkez'de oturan "Şıhbızınlılar" ise geçimleri genellikle gayrimeşru işlerden kazanmaktadırlar. Bilhassa genelev işleticiliği başta olmak üzere, hırsızlık ve gasp da geçim kaynağını oluşturmaktadır. Bazıları at araba taşımacılığı ve esnaflık yapmaktadır.
Erzincan: Merkez: Aşağıçarşı Mahallesi : 2.000// Burda geçimlerini at arabacılığı, ayakkabı boyacılığı ve bohçacılık ve pazarlamacılıkla sağlıyorlar. Burada Poşalar çoğunluktadır. Yerli halk bunlardan Alevi itikadına mensup olanlarına "Çingene", Sünni itikada mensup olanlara ise "Poşa" demektedir.
Gaziantep:Nizip:2.500//Yarı göçer olarak yaşayan ve kendilerini "Nizip Aşireti" olarak tanıtan bu insanların ana geçim kaynağı hurdacılık, naylon sele-sepet satıcılığı ve çalgıcılıktır.
Maraş:Merkez Mahallesi:3.000// Kendilerini "Kahraman Maraş Aşireti" olarak takdim eden bu insanlar yarı göçer bir hayat yaşamakta ve geçimlerini pazarlamacılık, bohçacılık, dilencilik ve hırsızlık yapmaktadırlar.
Malatya: Merkez:2.500//Esas merkezlerinin Malatya olduğunu söyleyen "Melikan" veya "Melikli Aşireti" Türkiyenin dağınık bölgelerinde göçmen bir şekilde yaşamaktadır. Kendi ifadelerine göre Adana, İskenderun, Gaziantep, Kayseri, Konya akrabaları bulunuyor. Başlıca geçim kaynağı horoz (Hint horozu) döğüşüdür. Bunun yanısıra pazarlamacılık da yapmaktadırlar.
Elazığ:Merkez:1.000// Elazığ'da meskun Romenler, yarı yerleşik bir hayat yaşamakta ve baharla birlikte göçe başlamaktadır. Burada ana geçim kaynakları bohçacılık, pazarlamacılık ve dilenciliktir.Ayrıca Amed, Merdin, Riha, Batman vd. kürdistan illerinde de Romanlar yaşamaktadırlar. Yaşam koşulları diğer illerdeki gibi çok yoğun benzerlikler taşıdığından tekrara girmiyoruz.
Yaşam Tarzları-Kültürleri-Dilsel-Eğitsel ve Diğer Sorunları:Diğer halklar gibi çok çeşitli olumlu gelenekleri de var. örneğin konukları karşısındaki cömertlikleri bunlardan biridir. Ya da Romanların oymak gelenekleri içinde topluluk, eşi ölen bir kadının geçimini üstleniyor. Herkes günlük kazancından onun payını ayırıp veriyor. Bunun gibi komünal-toplumsal dayanışma hala onlar içinde yer yer yaşanabiliyor.Göçebe olanlar, bu yaşama uygun işler yaparlar. Kadınlar falcılık, bohçacılık, dilencilik yapar ya da dans eder. Erkeklerse çalgı çalar, kap kacak lehimciliği, kalaycılık, hayvan ticareti vb. gibi işlerle uğraşırlar. Geçmişte atlarla çekilen arabaların yerine, yapılan göçlerde artık kamyon ya da pikaplar kullanılmaktadır. şimdiyse, meyve toplama, kullanılmış araba ticareti, sirklerde hayvan bakıcılığı ya da eğiticiliği, hurda maden ve antika eşya alım satımı gibi işler olmakla birlikte diğer birçok dünya ülkesinde yerleşik hayata geçmiş olanlar diğer meslek dallarıyla ilgilenmiş, farklı meslekler de edinmişlerdir. Bazı ünlü İspanyol gitaristler ve flamenko dansçıları Roman ya da yarı-Romandırlar. Domlarda yazılı bir dil olmayışından edebiyat yapıtları yoktur.
Aile, Roman hayatının merkezidir. Aile, yaşayan hayat okulu olarak kabul edilmektedir. Kabile içerisindeki ailelerin otorite ve gücü ise, akrabalık ilişkilerine önem vermelerine bağlıdır. Romenlerin şarkı ve dualarında daima ?Büyük bir Aileyi? niçin ifade ettiklerini anlamak kolaydır. Çocuksuz aileler mutsuz sayılmakta ve çocuksuzluk, sık sık boşanma sebebi olmaktadır. Roman aile yapısı, geniş aile karakterlidir. Bu büyük aileyi; ana, baba, çocuklar, büyük ana ve büyük babalar oluşturmaktadır.
Roman halkında kadınlar da?geşt? olarak tabir edilen, köylerdeki evleri dolaşarak geçimlik yoğurt, ayran, tereyağı, peynir, ekmek, sebze ve meyve gibi yiyecekler toplayarak, bir nevi dilencilik yaparak geçimlerini sağlarlar. Bu geşt gezilerinde bohçacılık da yaparlar. Perde, çeyizlik eşya, kumaş, kadın takıları da satarak geçimlerini sağlarlar. Büyücülük, falcılık da yapmaktan geri durmazlar. Tüm bu uğraş alanları Kürtlerle Romanların Kürdistan?daki ilişkilerini toplumsal ihtiyaç kültürel etkileşim üzerine kurmuştur. Öyle ki, kültürel etkileşim kendini dil ve inançsal boyutta bile yansıtmaktadır. Örneğin Kürdistan?da yaşayan Romanların hemen hepsi Kürtçe konuşur, inançsal olarak da Müslümandırlar.
Romanların güncel yaşamda karşılaştıkları en önemli sorunlar arasında, sosyo-ekonomik, kültürel ve eğitsel yönlü sorunlardır. Romanlar ın önemli bir kesimi, halen okur-yazar olmadığı içindir ki, eğitimin önemini ve değerini kavramakta güçlük çekmekteler. Bundandır ki çocuklarını okula göndermek bile istememektedirler. Yüzyıllardır uygulanan; özünde ırkçı ve asimilasyoncu eğitim ve öğretim politikaları sonucunda Macaristan, Türkiye, Yunanistan; Romanya, Bulgaristan, İspanya ve Fransa kökenli Romanlar; yaşamak zorunda kaldıkları ülkelerin dillerinin, dinlerinin, gelenek ve göreneklerinin son derece etkisi altında kalmıştır. Güncel yaşamda konuştukları diller, bulundukları toplumsal yapılara göre çeşitli değişikler ve farklılıklar göstermektedir.Dr.Jan Cibula?nın ?Genf Açıklaması? olarak isimlendirilen konuşması manidardır:? Ben çingene doktorum. İnsanları fakir, zengin, beyaz ya da siyah diye ayırmaksızın iyileştiriyorum. Hiç bir ayırım yapmaksızın herkese gerekli ilaçları, bilgimi ve kalbimi veriyorum...Biz insani dünyada insani varlığımızla yaşamak istiyoruz. Biz cemiyetin (örgütün) kapısını açtık. Kapalılığı gerimizde bırakmak, eski günahlarımızı unutmak istiyoruz. Biz güneşin altında bir yer istiyoruz. Karanlık dünyamızda, çocuklarımızın iyiliği elde etmesi, kültürümüzü herkese, bizim dışımızdaki herkese sunabilmeleri için aydınlık ve hava arzuluyoruz.??Kısaca hangi ülkede yaşıyorlarsa yaşamış oldukları ülkelerin resmi ya da ulusal dilleriyle iletişim kurmaktadırlar. Asıl anadilleri olan "Romani" dilidir. Romanlar, bazı renkleri, ağaçları, dağları, balıkları, yabani hayvanları ve insanları (özellikle de kadınları) kavim sembolü, simgesi ve kutsal olarak kabul ederler. Bu sembollere aşırı derecede taparlar, bunlara dokunulmasını günah sayarlar. Romanlar'ın yaşamış oldukları toplumsal yapılara göre, kutsal ilan ettikleri ve taptıkları semboller ya da simgeler de değişmektedir. Romanlar'ın kutsal olarak gördükleri ve onlara cani-gönülden inandıkları semboller ne olursa olsun, onlarda bir güç ve geniş kapsamlı bir anlamı var.
IRKÇILIK ve SOYKIRIM OLAYI(Porajmos):"Almanya'da Hitler'in iktidar yılları Romanların en kara günleri oldu. Alman diktatörü, Yahudiler için ateşlediği fırınların bacalarından Roman dumanları da yükseldi. 2.Dünya savaşında Gaz Odalarında Kulakları Acıtıp, Sağır eden Çığlıklardan biri de Romanlarınkiydi.Faşizm döneminde Almanya ve Avrupa'da yarım milyon Roman gaz odalarında yakıldı veya 'tıbbi deneylerde kobay' olarak kullanıldı. Naziler yalnız Romenleri değil, üç kuşak ötesine kadar soyunda 'çingene' kanı taşıyanları da imha etti. 16 Aralık 1942'de SS şefi Heinrich Himmer tarafından çıkartılan kararda 'çingenelerin topyekün imhası' emredildi. Romenler Auschwitz gibi imha ve çalışma kamplarında, labaratuvarlarda öldürüldüler.Faşist teorisyenler "bu çingeneler Avrupa'ya yabancı kanı taşıyorlar" diyorlardı.Almanya dışında Fransa'da 15 bin, Polonya'da 35 bin, Macaristan'da 28 bin, Rusya'da 40 bin Romen Naziler tarafından topluca öldürüldü.Romenlerin Yahudiler kadar güçlü lobileri olmadığından, uğradıkları katliamlar tarihin karanlık sayfaları arasında eriyip gitti. Ve 2. Dünya Savaşı'nda büyük bir kıyıma uğratıldılar. 1 Milyona yakın Roman çoluk çocuk ?aşağı ırktan? oldukları gerekçesiyle Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya'daki Nazi kamplarında yok edildi. Bu katliam Roman halkı tarafından ?porajmos? "parçalanmak" olarak adlandırılmıştı.
SONUÇ OLARAK: Roman halkı tek tanrılı inanç dünyasında ?yetmiş iki buçuğun buçuğu? olarak tanımlansa da esasta demokratik ulusun en temel öğeleri olma durumundalar, örgütlenmesi ve politik bilincin kazanılması durumunda demokrasiye ve özgürlüğe en yakın ve yatkın halktır. PKK nin neredeyse yarım asırlık mücadele gerçeğinde Roman halkından onlarca katılım ve şahadetler olmuştur. Özellikle Silopi direnişinde Roman olan iki kardeşin özyönetim direnişlerinde şehit düşmeleri direnmeye ve özgürlüğe yakın bir halk olduğunu kanıtlamıştır. Dolayısıyla Kürdistan?da komün ve meclis oluşumlarında rol verilmesi ve örgütlendirilmesi durumunda demokratik ulusun inşasında en temel öğe olabilecek bir toplumdur.
Türkiyede yaşayan bir Romanın;"Ezilmişiz, çünkü örgütlütoplulukdeğiliz biz. Sanki dünyanın bütün namussuzluklarını biz yapıyormuşuz gibi muamele görüyoz. Bizim halkımızı yıldırmış bu aşağılanma. Bizim de bir dil yapımız var. Yaşama biçimimiz var. Ama herşeyden önce insanız. İnsan olduğumuzu kabul ettirmek için, ?çingeneliğimizi? inkara kalkışmışız. Maddi gücümüz yok, eğitimimiz yok, kültürümüzü değerlendiremiyoruz. Bir can derdine, bir boğaz derdine düşmüşüz, öyle de gidiyoruz" diyor ve devamında ekliyor: "İnsan olduğumuzu kabulettirmek için, ?çingeneliğimizi? inkara kalkışmışız". İşte onların gerçeği bu cümlededir. Roman isen insan değilsin, insan yerine konulmazsın. insan yerine konulmak için kendini inkar edeceksin. Devlet onları yok saymakla kalmıyor, zararlı, tehlikeli görüyor. 1934 yılında çıkarılan İskan Kanunu'ndaki 4.maddede: "Türk kültürüne bağlı olmayan, anarşistler, göçebe çingeneler, casuslar ve memleket dışına çıkartılmış olanlar Türkiye'ye 'muhacir' göçmen olarak kabul edilmezler." Bu kanun hala yürürlüktedir.Yani kısaca söylenmesi gereken şu ki; Romanlar da bu ülkenin insanları. Tüm diğer halkların sahip olduğu veya olması gereken haklar, Romanlar için de geçerli. Romanların güzellikleri de ortaya çıkarılmayı bekliyor. Romanlara insan muamelesi yapacak, dillerini, kültürlerini olumluluklarıyla geliştirecek imkanları sunacak bir iklim oluşturmak tüm toplum ve kurumların görevidir.